Podcast: Yasaksız Meydan 10 – “On binlerce emekçi adeta sivil ölüme terk edildi” – KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’ın onuncu bölümünde İrem Afşin’in konuğu KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik oldu.
Bozgeyik; 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında Ağustos 2016’dan itibaren yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHKler) ile görevlerinden ihraç edilen on binlerce kamu emekçisinin işlerini geri istemek amacıyla düzenledikleri barışçıl eylemlerinin nasıl engellendiğini, KHK’lilerin maruz kaldığı 5 yıla yakın süredir devam eden “sivil ölüm” halinin getirdiği hak ihlallerini anlatıyor.
15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminin hemen sonrasında, Ağustos 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanan 670, 672 ve 675 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile binlerce kamu emekçisi işlerinden ihraç edildi. KHK’ların amacı; “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olanların kamu görevlerinden ihraç edilmesi” olarak tanımlanmıştı. KHK’lilerin “sivil ölüme mahkum edildik” tanımlamasını yaptıkları sürecin başından bu yana, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre kamudan ihraç edilen memur sayısı 70 bin 784 iken; açığa alınan kişi sayısı ise resmi verilere göre 56 bin 575 oldu.
“On binlerce emekçi hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı”
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, KHK ile işlerinden ihraç edilen kamu emekçilerinin neler yaşadığını özetlerken; ihraç ve açığa alınanların sayısının çok daha yüksek olduğunu ifade ederek, “Hiçbir mahkeme kararı, hiçbir adli işlem olmadan, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre idari soruşturma işlemleri tamamlanmadan, herhangi bir disiplin cezası verilmeden on binlerce emekçi hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı, bu beş yıllık süre içinde adeta sivil ölüme terk edildi” diyor.
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, KHK ile işlerinden ihraç edilen kamu emekçilerinin neler yaşadığını özetlerken; ihraç ve açığa alınanların sayısının çok daha yüksek olduğunu ifade ederek, “Hiçbir mahkeme kararı, hiçbir adli işlem olmadan, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre idari soruşturma işlemleri tamamlanmadan, herhangi bir disiplin cezası verilmeden on binlerce emekçi hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı, bu beş yıllık süre içinde adeta sivil ölüme terk edildi” diyor.
Türkiye’nin son beş yıllık süreç açısından olağanüstü bir dönemden geçtiğini söyleyen Bozgeyik, hem kamu emekçileri açısından, hem de aralarında demokratik siyasetçiler, gazeteciler, öğrenciler, kadınlar ve işçiler olan toplumsal muhalif kesimler açısından düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılardan yakınıyor:
“Özellikle işçiler açısından değerlendirdiğimizde, en temel anayasal haklarımıza, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde geçen, yine uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan; başta çalışma hakkımız, sendikal örgütlenme, toplu sözleşme, grev hakkı, seyahat özgürlüğü, ve düşünceyi ifade etme özgürlüklerine yönelik çok kapsamlı saldırılarla karşılaştığımızı ifade edebilirim. Bu saldırıların temel kaynağı, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra AKP iktidarının 20 Temmuz 2016’da ilan etmiş olduğu OHAL ve KHK süreçleriyle birlikte; özellikle Ağustos, Eylül, Ekim aylarında çıkarılan 3 KHK ile çok yoğun kamu emekçilerinin tasfiyesiyle karşılaştık.”
“5 yıllık anayasasızlık süreci”
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, hukuksuzluk düzenini “anayasasızlık” olarak yorumluyor: “Biz KESK olarak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL ile birlikte Türkiye’nin bir anayasasızlık sürecine evrildiğini ifade ediyoruz. Bu anayasasızlık süreci önümüzdeki Temmuz ayında beş yılını dolduracak. Bu beş yıllık süreç içerisinde bir anayasasızlık süreci, çok yoğun temel haklara yönelik hak ihlallerinin yaşandığı bir süreç yaşıyoruz. Temmuz 2018’de OHAL’in bir KHK ile sona ermesine rağmen, o günden bu yana da fiili bir OHAL süreci yaşadığımızı belirtmemiz gerekiyor. Beş yıllık süre içerisinde, toplamda 37 tane KHK ile sadece kamu emekçilerinin tasfiyesine ilişkin bir süreç yaşanmadı. Aynı zamanda var olan devletin sistemsel anlamda kurumsal yapısını yeniden değiştiren ve başkanlık sistemiyle birlikte “tek adam rejimi” olarak ifade ettiğimiz bu rejimin yapı taşlarını oluşturan, demokratik parlamenter sistemin yani TBMM yasama organını da devre dışı bırakan, anayasaya aykırı birçok düzenlemeler yapıldı.”
“İşte kış lastiğinden tutun da günlük yaşantımızda kullandığımız birçok mal hizmet üretimine ilişkin düzenlemeler KHK’lerle yapıldı. O günden bu yana da çıkarılan birçok kararname ile toplamda kamuda 130 bine yakın kamu emekçisinin işten çıkarıldığını ifade edebilirim. Başlangıçta, ihraç etme/ işten çıkarma uygulamasından önce çok yoğun açığa alma uygulamaları olmuştu. Özellikle MEB tarafından 14 bin öğretmenin açığa alınması gibi. Sonra hem askeri hem polis teşkilatında birçok kurumda da açığa alma süreçleri ve gözaltı tutuklama süreçleri yaşandı. Bunların birçoğu da daha sonra çıkarılan KHK’ler ile işten çıkarıldı. Çıkarılma gerekçelerine baktığımızda; OHAL ve 15 Temmuz döneminden dilimize pelesenk olan iltisak kavramını görüyoruz; objektif hiçbir delile bilgiye dayanmayan beyanlarla ilgili… Bizim de 4600 tane KESK’e bağlı iş kollarından emekçi arkadaşlarımız hukuksuz bir biçimde işten çıkarıldı. Hiçbir mahkeme kararı, hiçbir adli işlem olmadan, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre idari soruşturma işlemleri tamamlanmadan, herhangi bir disiplin cezası verilmeden on binlerce emekçi hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı, bu beş yıllık süre içinde adeta sivil ölüme terk edildi.”
“Komisyon bağımsız karar veremez”
Mehmet Bozgeyik, KHKler sonrasında kurulan OHAL İnceleme Komisyonu’nun ağırlıklı olarak başvuruları reddettiğini belirtiyor ve komisyonun hukuksuzluğundan dem vurarak, eylemliliğe giden dönemi şöyle özetliyor: “OHAL İnceleme Komisyonu, iktidar tarafından atanan üyelerden oluştuğu için zaten hukuksuz olduğunu ifade edebiliriz. Bunların bağımsız, objektif karar vereceklerini düşünmüyoruz. Kamudan 130 bin ihraç, hatta özel sektörde çalışanları da düşündüğünüzde 150 bin işçi ve emekçiden söz ediyoruz. O dönemde birçok basın yayın organı kapatıldı, gazete, radyo, televizyon… Beş-altı bine yakın dernek, sivil toplum kuruluşları kapatıldı. 600’e yakın dernek, STK’lar kapatıldı. AİHM de kendi üzerindeki iş yükünü hafifletmek açısından, Türkiye hükümeti ile danışıklı bir dövüş ile bu Komisyon’un oluşturulmasını önerdi. Biz o dönemde de hem Avrupa Komitesi’ne hem de uluslararası emek örgütleri üzerinden de bunun anti-demokratik olduğunu ifade ettik.”
Bozgeyik, eylemlilik sürecinde barışçıl toplantı ve gösteri haklarının nasıl ihlal edildiğini anlatırken, “Neredeyse yapmış olduğumuz her barışçıl basın açıklamasında polisin güvenlik güçlerinin müdahalesi ile karşılaştık, gözaltılar ve tutuklanan arkadaşlarımız olması açısından değerlendirdiğimizde çok yoğun hak ihlalleri ile söz konusu oldu” diyor:
“Her barışçıl eylemde polis müdahalesiyle karşılaştık”
“Biz işten çıkartılan arkadaşlarımızla ihraçlarla ilgili bir çalıştay yaptık, orada arkadaşlarımız çeşitli eylem ve etkinlikleri önerdiler. 21 Aralık 2016’ta İstanbul’dan Ankara’ya hem merkez yönetim kurulu üyelerimizin, hem sürgün arkadaşlarımızın katıldığı bir yürüyüşümüz oldu. KESK olarak 2016 Aralık ayından bu yana aslında sokaklardayız. Neredeyse beş yıldır her Cumartesi günü 81 ilde Emek Demokrasi Güçleri ile de birlikte dayanışma içerisinde özellikle bu KHK’lere, anti-demokratik uygulamalara karşı ve üyelerimizin işlerine iade edilmesini talep eden basın açıklamalarımız halen devam ediyor. Bizim 2016 Aralık ayında almış olduğumuz merkez yürütme kurulu kararı hâlâ geçerli. İzmir ve özellikle İstanbul’da çeşitli dönemlerde haftada 2 gün, hem Kadıköy hem Bakırköy Meydanı’nda arkadaşlarımızın açıklamaları oldu. Yine İzmir’de beş yıldır devam eden Karşıyaka İskele’de Emek Demokrasi güçleriyle birlikte basın açıklamalarımız devam ediyor. Diyarbakır’da, Mersin’de, Adana’da çok yoğun eylem ve etkinlik süreçlerimiz oldu. Tabi bu eylem ve etkinliklerimizde özellikle barışçıl toplantı ve gösteri hakkımıza dönük gerçekten de çok yoğun saldırılar oldu. Biliyorsunuz OHAL sürecinde sürekli her ilde eylem ve etkinlikleri 15’er günlük aralarla yasaklanması söz konusu, neredeyse bu yasaklamaların 3 – 4 yıl devam ettiği iller var. Neredeyse yapmış olduğumuz her barışçıl basın açıklamasında polisin güvenlik güçlerinin müdahalesi ile karşılaştık, gözaltılar ve tutuklanan arkadaşlarımız olması açısından değerlendirdiğimizde çok yoğun hak ihlalleri ile söz konusu oldu.”
“OHAL İnceleme Komisyonu %90 red cevabı verdi”
Mehmet Bozgeyik, OHAL İnceleme Komisyonu’nun vermiş olduğu kararlar açısından hukuksuzluğa bir kez daha işaret ediyor: “Neredeyse 126 bin 100 başvuru OHAL İnceleme Komisyonu’na yapılmış; şu anda 14 bin 200 dosya hala beklemede, inceleme yapılmamış, karar verilmemiş. Özellikle karar verilenler açısından baktığımızda %90’ın reddedildiğini ifade edebiliriz. OHAL İnceleme Komisyonu, kendisini bir yargı organı gibi gören, hiç bir maddi delile, bilgiye, veriye dayanmadan işte kes, yapıştır, kopyala şeklinde kararlar veriyor.”
Engellenen KESK eylemleri, ihlal edilen barışçıl gösteri hakkı…
2019’dan bu yana KESK’in KHK eylemleri düzenli olarak engelleniyor ve yoğun polis müdahalesi ile karşılaşılıyor. KHK’lılar 23 Ocak 2019’da, OHAL İnceleme Komisyonu’nu protesto etmek için Ankara Sakarya Caddesi’nde toplanmak istediğinde; komisyonun amacı dışında kullanıldığını ve lağvedilmesi gerektiğini söyleyen eylemciler polis tarafından polis köpekleriyle beraber engellendi. 24 Mayıs 2019’da Türkiye’nin dört bir yanından Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na yapılmak istenen KESK yürüyüşü de polis tarafından engellendi, polis bir KESK’liyi darp etti. Yine 1 Ağustos 2019’da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yakınlarında yapılmak istenen basın açıklaması engellendi, müdahalede biber gazı ve cop kullanıldı ve çok sayıda kişi gözaltına alındı.
2020’ye geldiğimizde ise KESK üyeleri tarafından yapılan çalışma yaşamı, Kızılay / Ensar Vakfı ilişkisi, Madımak davası ile ilgili af kararıyla ilgili yapılan eylem, 1 Mayıs kutlamaları, çocuk hakları, istismar veya Diyanet İşleri Başkanı’nın söylemleri ve KHK’lilerin ihraçlarıyla ilgili eylemleri 7 ilde engellendi. 2021’de ise 24 Mart’ta İstanbul’dan Ankara’ya yürüyüşe başlayan, “KHK’ler gidecek, biz kalacağız, işimi, hakkımı istiyorum” pankartları ile yürümek isteyen grup polis tarafından engellendi. Aynı şekilde, 27 Mart’ta İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen KESK üyesi emekçilerin bakanlık önünde yapmak istediği basın açıklaması da engellendi.
“Haklarımız tamamen ortadan kaldırıldı.”
KHK’liler ve KESK’liler barışçıl toplantı ve gösteri haklarını KHK’lerin hukuksuzluğuna karşı duruşlarını ifade etmek ve işlerini geri istemek amacıyla yapıyorlar, anayasal haklarını bu amaçlarını duyurmak amacıyla kullanıyorlar. KESK Eş Genel Başkanı Bozgeyik, düzenli olarak eylemlerin engellenmesini yorumlarken “Demokratik bir ortamda olmadığımız açıkça ortada” diyor ve ekliyor: “Bugün Türkiye’nin gelmiş olduğu noktayı da ifade etmeye çalıştıkça gerçekten tam bir dip noktasına; hakların, özgürlüklerin tamamen askıya alındığı bir noktaya geliyoruz. Örneğin, bugün parlamentoyu ziyaret ettik. Hem CHP hem HDP grup başkanvekilleri ile görüştük. Parlamentonun artık işlevlerini yitirdiğini muhalefet partileri de ifade ediyor. Artık bu parlamentoda yasama yetkisinin tek adam rejimi tarafından ellerinden alındığını görüyoruz, zaten yargı üzerindeki baskıyı her gün izliyoruz. Şimdi tamamen demokratik, barışçıl Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan, 2911 sayılı kanuna göre toplantı ve gösteri hakkından bahsediyoruz; İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi var, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler var. İzin almaksızın bir kurumun, kişilerin düşüncelerini özgürce ifade etme hakkına sahip olmasına rağmen maalesef hem kitlesel eylemlerde; hem illerde, şubelerde yapılan eylemlerde çok yoğun hak ihlalleri ile karşılaştık. Örneğin, Ankara 5 yıldır adeta bir anayasasızlıkla yönetilen bir şehir haline geldi, aynı şekilde Türkiye’nin birçok yerinde baskılar var. Zaman zaman yapmış olduğumuz eylemlere güvenlik güçlerinin müdahalesi var, gözaltılar var. Örneğin, geçtiğimiz hafta Boğaziçi üniversitesi öğrencilerinin Kadıköy’e yapmış oldukları demokratik, barışçıl eylemde polis gerçekten orantısız güç kullanarak öğrencileri gözaltına aldı. 8 Mart’ta, kadınların Taksim’de yapmak istediği gece yürüyüşüne yönelik çok orantısız güç uygulandı. Şiddet kullanma açısından değerlendirdiğimizde tamamen bu haklarımızın ortadan kaldırıldığını söyleyebiliriz.”
“Polis müdahalesi yoksa taleplerimizi ifade edip barışçıl şekilde dağılıyoruz”
“2016 Aralık ayından itibaren başlatmış olduğumuz KHK eylemlilik süreci açısından, özellikle Ankara’da bugüne kadar yapmış olduğumuz her eylemde güvenlik güçleri ile ya tartışmışız ya şiddete maruz kalmışız. Geçen yıl toplu sözleşme süreci ile ilgili yine Türkiye’nin dört bir yanına başlatmış olduğumuz yürüyüş, Van’da güvenlik güçlerinin, Eş genel başkanımızın da olduğu gruba yönelik Van’daki engellemeleri, İstanbul’da ve Ankara’da Çalışma Bakanlığı önünde yapmaya çalıştığımız açıklamaların engellenmesi, var olan illerde üyelerimize orantısız bir şekilde şiddet kullanılması, darpların, gözaltıların yaşanması ve o günden bu yana her yapmış olduğumuz eylem ve etkinliklerde güvenlik güçleri ile karşı karşıya geldiğimiz aşamalarda, hemen arkasından hakkımızda davalar açıldığını da değerlendirdiğimiz zaman; Türkiye’de barışçıl eylemlerin yapılamaz duruma geldiğini söyleyebiliriz. Ankara Valiliği, Ankara’nın her tarafında açıklamayı yasaklar duruma geldi. Kadıköy’de, 20 gün önce KHK’lilerle birlikte benim de katıldığım açıklamamızı yaptık. Taleplerimizi ifade ettik ve barışçıl bir şekilde dağıldık. Biz bunu Ankara’da yapmaya çalıştığımızda sürekli bir saldırı ile karşı karşıya kaldık. Örneğin, Ankara’da Yüksel Caddesi’nde 5 yıldır yapılan her türlü eyleme müdahale ediliyor, hâlâ tutuklu yargılanan arkadaşlarımız var. Sakarya’da kadınların, emekçilerin yapmış olduğu eylem ve etkinliklere, KHK platformundan arkadaşlarımızın yapmış olduğu eylemlere orantısız bir şekilde müdahaleler var. Bize sürekli şu dayatılıyor: Valiliklere başvuru yapın. İyi de başvuru zorunluluğu yok? Sonuçta biz miting yapmayacağız ki; bir basın açıklaması yapacağız. İzne tabii değil basın açıklamaları. Bunu kendileri de bildiğinden sürekli bir dayatma yaşıyoruz.”
Bozgeyik, polisin müdahalesinin bazen aynı il içinde bile değişkenlik gösterdiğini söylüyor: “En son İstanbul’dan Ankara’ya 24 Mart’ta başlatmış olduğumuz yürüyüşü değerlendirelim, açısından değerlendirdiğimizde Mecidiyeköy’de, Cevahir İş Merkezi önünde barışçıl bir şekilde açıklama yapıyoruz, ama Kadıköy’e geldiğimizde baskı ile karşılaşıyoruz. Yok önlüklerinizi çıkarın, yok bayrak olmasın, sonuçta biz bir kurumuz, orada taleplerimizi ifade edeceğiz. Kadıköy halkı, İstanbul halkı bizi bayraklarımızla, önlüklerimizle görecek, taleplerimizi ifade edeceğiz ‘çalışma hakkımızı istiyoruz, işimizi geri istiyoruz’ diye. Bu tür dayatmalar var: ‘Slogan atmayacaksınız, tek tek yürüyeceksiniz.’ Gerçekten de anayasa dışı durumlar var.”
KESK’in KHK eylemlerinin yanı sıra, son beş yıllık süreçte bireysel ve grup eylemleri de süreklilik gösteriyor. Yüksel Caddesi’nde, Ankara’da 2016’da İnsan Hakları Anıtı önünde Nuriye Gülmen tarafından başlatılan işten çıkarılmaya karşı eylemler 2021’e kadar devam etti. Yüksel Direnişi eylemleri sadece 2019 yılında toplamda 618 defa engellendi, üstelik çoğu polis müdahalesi de henüz eylem başlamadan önce gerçekleşti. 2020’ye geldiğimizde ise günde 2 kere açıklama yapan Yüksel Caddesi eylemcilerine yönelik müdahalelerin sürdüğünü görüyoruz. Ayrıca bu süreçte Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın başlattığı açlık grevleri de söz konusu oldu, tutuklandılar, hapis yattılar, Nuriye Gülmen ceza aldı. Daha sonra Yüksel Caddesi eylemlerine eklenen Mimar Alev Şahin’in eyleminde de farklı ev hapsi kararlarına kadar varan, polise mukavemet suçlamasıyla karşılaştığı durumlar yaşandı. 12 Ağustos 2020’de öğretmen Acun Karadağ, Alev Şahin, Armağan Özbaş, Mahmut Konuk, Mehmet Dersulu ve Nazan Bozkurt’tan oluşan Yüksel Direnişçileri’ne açılan bir dava itibariyle gözaltı ve tutuklama kararı verildi. Ocak 2021’deki duruşmada Acun Karadağ tahliye edilmişti. 5 Nisan’da ise Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi, bu kez Nazan Bozkurt’u tahliye etti, ancak diğer eylemciler Alev Şahin ve Mehmet Dersulu’nun tutuklu yargılanmasının devam edilmesine karar verildi.
İstanbul Bakırköy’de 2017’de çıkarılan KHK ile memuriyetten çıkarılan öğretmenler Nursel Tanrıverdi ve Selvi Polat Şubat 2017’den beri eylemlerini sürdürüyorlar. Farklı gözaltı ve dönemsel tutuklamalarla da karşılaşmalarına rağmen, eylemler ve basın açıklamaları 5 Nisan itibari ile 211. Haftasında Bakırköy Meydanı’nda devam ediyor. Bir diğer KHK ile işinden ihraç edilen emekçi Cemal Yıldırım da 2019 yılından beri Ankara’da başlayan eylemlerini sürdürüyor. Muğla Bodrum’da ihraç edilen Eğitim-Sen’li ilkokul öğretmeni Engin Karataş da farklı çeşitlerde eylemlerine devam ediyor, öte yandan OHAL İnceleme Komisyonu Aralık 2019’da Karataş’ın son iki yıldaki eylemini gerekçe göstererek komisyona yaptığı başvurusunu da reddetti.
Peki durum böyle iken, KESK önümüzdeki dönemde özellikle KHK’lilerle ilgili ne yapmayı planlıyor, eylemlilik süreci devam edecek mi?
“Hukuksuzluk bitene kadar her şartta mücadeleye devam edeceğiz.”
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, eylemlilik sürecinin pandemi şartlarına bağlı olarak artarak devam edeceğini, yapılacak eylem ve etkinliklere Haziran’daki Genel Kurul’da karar vereceklerini ifade ediyor:
“Farklı eylemler zaten 2016’dan bu yana devam ediyor. Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bu adalet mücadelesi sürecine katılımıyla KHK Platformu son 2 yıldır Türkiye’nin değişik yerlerinde eylemlerini sürdürüyor, cemaat iktisadıyla işten çıkartılanların da birçok yerde faaliyetleri var, çok yaygın lokal eylemler, etkinlikler var. Hepsine de devletin gösterdiği bir şiddet var: gözaltı, tutuklama, baskı… Biz KESK olarak şunu ifade edebiliriz: Geldiğimiz noktada hak ihlalleri sonuçlanmış değil, hukuksuzluk bitene kadar her şartta mücadeleye devam edeceğiz. Sonuçta biz özgürlük, demokrasi, eşitlik, barış mücadelesi, iş güvencesi ve kadrolu sistemi savunan bir emek örgütüyüz. Doğal olarak da bu taleplerimiz henüz karşılanmış değil, hepimiz işimize dönmüş değiliz. Sadece KHK ile işten çıkarmalar olmuyor, aynı zamanda yeni rejimin bir kanun hükmünde kararname ile, bir yasal düzenleme ile bir yüksek disiplin kurulu gibi bir organ oluşturarak eğitimde, sağlıkta diğer iş kollarımızda ihraçlar devam ediyor. O kurullar aracılığıyla da ihraç politikası sonuçlanmış değil. Bizim önümüzdeki Haziran ayındaki kongremizde de hem geçmiş döneme ilişkin KHK’liler ile ilgili ve diğer çalışma alanlarına yönelik saldırılara yönelik mücadele programımızı değerlendireceğiz.”
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik programı bitirirken, “Bu durum toplumsal bir mücadeleye dönüşmediği sürece, yerel alanlarda bireysel eylemlerle iktidar baskısını alt etmek mümkün değil” diye vurguluyor:
“Bu süreci biraz daha geliştirmek gerekiyor. Bir toplumsal mücadeleye dönüşmediği sürece, sadece KESK ile sınırlı kalan veya başka bir kurumla sınırlanan bir mücadeleyle, bireylerle, yerel bir alanla sınırlı kalan eylem ve etkinliklerle giderek daha da fazla otoriterleşen bu iktidar politikalarını geri püskürtme şansımızın olmadığı ifade ediyoruz. O açıdan da yürüyüşümüzde esas aldığımız slogan ‘birleşe birleşe kazanacağız’ sloganıydı. Önümüzdeki dönem hem eylem ve etkinliklerimizi çeşitlendirerek, yürüyüş, basın açıklamaları, farklı sivil itaatsizlik eylemleri gibi etkinlikleri, üyelerimizle ve kurumlarımızla tartışarak Haziran 2021’de eylem ve etkinlik programımızı daha toplumsallaştırarak devam etmeyi düşünüyoruz. Buna ilişkin karar, yönerge, tasarılarımız var, delegelerimizin onayına sunacağız. Belki önümüzdeki kongreden sonra yeniden bir KHK’liler ile ilgili uluslararası katılımcıların da olduğu bir çalıştay, bir konferans, bir sempozyum planlanacak; yeniden mücadele programını tartışacağımız ve oradan daha da güçleneceğimiz, insan hak ve özgürlüklerine yönelik saldırıları ortadan kaldıracak bir perspektifle duruma yaklaşacağımızı düşünüyorum. Birlikte bu baskıları, hak ihlallerini ortadan kaldıracağımıza olan umudumuzu, inancımızı tekrar ifade etmek istiyor ve saygılarımı, selamlarımı iletiyorum.”
***Eşit Haklar İçin izleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında yayına hazırlanan Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız, barışçıl toplanma özgürlüğünüze dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği / Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.