Podcast: Yasaksız Meydan 23 – Alara Sert: “2021’de 616 barışçıl gösteriye müdahale edildi, 3 binden fazla kişi gözaltı”
Yasaksız Meydan’da Zeynep Duygu Ağbayır’ın konuğu, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği Barışçıl Toplantı ve Gösteri Hakkı İzleme ekibinden Alara Sert “2021 yılı boyunca 42 farklı ilde 305 barışçıl toplantı ve gösteri hakkı mülki idare kararıyla kısıtlandı. En az 51 ilde ise 616 tane barışçıl gösteriye müdahale edildi. Bu müdahalelerde 3000’i aşkın kişi gözaltına alındı” dedi.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’da Zeynep Duygu Ağbayır’ın konuğu, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği Barışçıl Toplantı ve Gösteri Hakkı Projesi koordinatörü Alara Sert, “2021 yılı boyunca 42 farklı ilde 305 barışçıl toplantı ve gösteri hakkı mülki idare kararıyla kısıtlandı” diyen Sert, “2021’de barışçıl toplantı ve gösteri hakkının korunması ve kullanımı konusunda anlamlı bir gelişme yaşandığını söylemek mümkün değil” diye konuştu.
Alara Sert, derneğin çalışmalarını nasıl yürüttüğünü şöyle anlatıyor:
“Eşit Haklar için İzleme Derneği, 2015 yılından itibaren barışçıl toplantı ve gösteri hakkına yönelik gösterge temelli izleme ve raporlama yapmaktadır. İzleme çalışmaları üç ana eksende yürütülmektedir: İlki, barışçıl gösteriler öncesinde mülki idarenin getirdiği yasaklama ya da kısıtlama kararları, ikincisi barışçıl gösterilere yönelik müdahaleler ve son olarak da hakkın kullanımının, kriminalize edilmesi.
COVID-19 tedbirlerinin azalmasına ya da insanların toplu olarak bulunduğu alanlardaki kısıtlamalarının azalmasına rağmen pandemi gerekçesiyle barışçıl toplantı ve gösterilerin engellenmeye devam ettiğinin altını çizen Sert, 2021 yılı boyunca barışçıl toplantı ve gösteri hakkına yönelik yapılan ihlallere dair bilgi aktarıyor:
“2021 yılı boyunca 42 farklı ilde 305 barışçıl toplantı ve gösteri hakkı mülki idare kararıyla kısıtlandı. Burada bir de ayrıca 3 tane COVID-19 genelgesi de var. Geçen yıl da böyle bir uygulama yapılmıştı. Burada toplamda en az 308 mülki idare kararından bahsediyoruz ama 2020’de bu sayı 386 karardı. Bu yıl bahsettiğim 308 kararın 232’si genel kapsamda 76’sı da spesifik kapsamda.”
Derneğin izleme çalışmalarının başladığı 2015’ten itibaren barışçıl toplantı ve gösteri hakkını kısıtlayan mülki idare kararlarında artan bir eğilim gözlemlenmekle birlikte, ortaya çıkan bir diğer eğilimin ise tekrarlayan yasaklama kararları olduğunun da altı çiziliyor.
“Bu şekilde 150 tane karar görüyoruz. Tekrarlayan kararlardan da kastım aslında mülki idarenin arka arkaya ilan ettiği, genelde belirli bir süre için olmakla birlikte arka arkaya eklendiklerinde uzunca süreler boyunca belli bir il ya da ilçede hakkın kullanımı tamamen kısıtlayan türden kararlar. Bu bahsettiğim 176 tekrarlayan karar arasında 25’er tanesi Van ve Siirt’te. 23’ü Hakkari’de. 20’si, Mardin’de, 18’i de Elazığ’da.”
Van’daki yasaklama kararlarının 21 Kasım 2016’dan itibaren kesintisiz olarak devam ettiğini ifade ederken, Van Barosu’nun 14 karşı dava açtığı ancak idare mahkemelerinin bu kararları reddettiği, dosyaların önce Erzurum Bölge İdare Mahkemesi’ne ve oradan da Anayasa Mahkemesi’ne taşındığını aktarıyor.
76 spesifik yasaklama kararının ise 16’sı Özel Günler (8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 21 Mart Newroz, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, Onur Haftası, 25 Kasım Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve 1 Eylül Dünya Barış Günü), 12’si sanatsal faaliyetler, 12’si siyasi parti faaliyetleri ve 5’i COVID-19 salgınına ilişkin eylem ve etkinliklerden oluşuyor.
“Bir yılda 3 bin gözaltı”
Öte yandan barışçıl toplantı ve gösterilere yönelik müdahalelerde de bir artış olduğunu da ifade ediliyor:
“En az 51 ilde ise 616 tane barışçıl gösteriye müdahale edildi. Bu müdahalelerde 3000’i aşkın kişi gözaltına alındı. Bu aslında diğer temel hak ve özgürlükleri de engelleyen bir husus. Yıllardır yerleşik hale gelmiş bir problem alanı kolluk kuvvetlerinin görevlerini ifa ederken de barışçıl toplantı ve gösteriler esnasında hak temelli bir yaklaşım sergilediğini de söyleyemiyoruz maalesef. Bu saydığım genel problemlerin sebeplerinden bir tanesinin de yine yıllardır gözlemlediğimiz ve kolluk kuvvetlerine yönelik yerleşik hale gelmiş olan cezasızlık politikası olduğunu söyleyebiliriz.”
“Tutuklama, ev hapsi ve kelepçe”
Sert, hakka dair yaşanan ihlallerde kullanılabilecek başvuru mekanizmalarını şöyle değerlendiriyor:
“Mülki idarenin kararlarına karşı idare mahkemelerinde dava açmak mümkün. Ayrıca sadece valilik yasakları ya da kısıtlamaları değil, idari para cezalarına karşı da idare mahkemesi teknik olarak kullanılabilir diyor. Ancak kararların çoğu 15 günlük kararlardan oluştuğu için herhangi bir hak ihlalini önleyici ya da hak ihlali gerçekleştikten sonra bunu telafi ya da tazmin edebilecek bir başvuru yolu olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü hızlı harekete geçemiyor, bir karar vermesi çok uzun sürüyor. Dolayısıyla yani siz bir mülki idare yasağına karşı iki yıl sonra karar çıkarırsanız ne kadar anlamlı olduğunu da tartışmamız gerekiyor aslında. Öte yandan barışçıl göstericilere de sıklıkla dava açıldığını görüyoruz ceza mahkemelerinde. Aslında davanın açılması dahi caydırıcı etki yaratıcı nitelikte olabilir. Özellikle AİHM kararları bunun altını çiziyor. Ama 2021’de özellikle Boğaziçi eylemlerinde sıklıkla gözlemlendiği üzere tekrar su yüzüne çıkan uygulamalardan bir tanesi de tutuklamaların, 2911 sayılı kanuna dayalı ya da barışçıl gösterilerin katılımcılarına tutuklama kararları çıkması, ev hapsi, elektronik kelepçe gibi yöntemlerin uygulanması.”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.
Söyleşinin Tam Metni
ZD: Eşit Haklar için İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan başlıyor! Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Bu haftaki özel bölümümüzde Eşit Haklar için İzleme Derneği‘nin Barışçıl Toplantı ve Gösteri Hakkı konulu çalışmalarında yer alan ekip arkadaşımız Alara Sert ile birlikteyiz. Hoş geldin Alara.
AS: Hoş bulduk.
ZD: Alara, 2021 verilerine dönmeden önce bize çalışmaları nasıl yürüttüğünüzden bahseder misin?
AS: Tabii. Biz 2015 yılından beri Eşit Haklar için İzleme Derneği olarak barışçıl toplantı ve gösteri hakkını izliyoruz. Biliyorsunuz ki Türkiye’de birçok temel hak ve özgürlük konusunda olduğu üzere toplantı ve gösteri hakkına dair de güvenilir, ayrıştırılmış, karşılaştırılabilir, teyit edilebilir veriler konusunda bir eksik var. Dolayısıyla gösterge temelli yürüttüğümüz izleme çalışmalarımızda biz kendi verilerimizi topluyoruz. Bunlar da, bu veri toplama çalışmalarımız da, kısaca üç eksende ilerliyor. İlki, barışçıl gösteriler öncesinde mülki idarenin getirdiği yasaklama ya da kısıtlama kararları, ikincisi barışçıl gösterilere yönelik müdahaleler ve son olarak da hakkın kullanımının, kriminalize edilmesi. Yani burada da idari para cezaları ya da cezai yargılama süreçlerinden bahsediyorum. Tabii bu elde ettiğimiz bulguları da izleme raporları ya da dönemsel bültenler kullanarak yaygınlaştırıyoruz. Bir de tabii ki de arada senin sunumunla devam eden Yasaksız Meydan’da da bu bulgulara yer vermeye çalışıyoruz.
ZD: Evet, zaman zaman Yasaksız Meydan’da da altını çizdik ama bir kere daha tekrar edip hatırlayabilir miyiz acaba? Neydi barışçıl toplantı ve gösteri hakkından kastımız?
AS: Tabii, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı bireylerin kolektif olarak kullandığı bir ifade ya da amaç arkasında bir araya geldikleri temel haklardan bir tanesi, esasen. Hem Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde hem de Anayasa’nın 34. maddesi ile güvence altına alınmış olan bir hak. Anayasa da çok net bir şekilde şöyle diyor: “Herkes önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir”. Öte yandan hakkın kullanımını düzenleyen temel kanun, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu. Burada da tam tersi bir durum söz konusu. Bu kanun tamamen kısıtlayıcı bir bakış açısıyla düzenlendi ve böyle uygulanıyor. Aynı zamanda Anayasa’daki, ne oradaki geniş çerçeveyi yansıtıyor, ne de insan hakları standartlarıyla herhangi bir uyumu söz konusu. Böyle özetleyebilirim belki.
ZD: Peki, 2021 verilerine dönelim isterim. Nasıl geçti bu yıl toplantı gösteri hakkı için?
AS: Kısa bir değerlendirme ile başlamamız gerekirse, bir süredir olduğu üzere toplantı ve gösteri hakkının korunması ve kullanımı konusunda anlamlı bir gelişme yaşandığını söylemek mümkün değil. Geçen yıl olduğu üzere COVID-19 da bu yılın insan hakları gündemini epeyce meşgul etti. Ama şöyle bir durum var bu yıl: COVID-19 tedbirlerinin azaltılmasına rağmen ya da insanların toplu olarak bulunduğu ya da faaliyet gösterdiği alanlardaki kısıtlamalarının azalmasına rağmen pandemi gerekçesiyle barışçıl toplantı ve gösteriler engellenmeye ya da bu hak kısıtlanmaya devam edildi. Dolayısıyla pandemi tedbirleriyle birlikte aslında son iki yıldır süren bir tartışma da var. Bu da pandemi tedbirlerinin niteliği itibariyle insan haklarına müdahale teşkil eden bir uygulama olması ve bu uygulamaların ne kadar hukuki olduğu. Bu soru da aslında bizi 2021 yılı verilerimizin ilk bölümüne getiriyor biraz. Bu sorunun cevabını ilk bölümde de bulabiliriz. Yani bunlar da mülki idarenin barışçıl toplantı ve gösteri hakkını kısıtlayan kararları.
ZD: O zaman mülki idarenin kararlarından bahsedelim.
AS: Tabii burada da zaman zaman konuştuk aslında. Biliyorsunuz ki kanunlarda mülki idareye, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı konusunda çok geniş ve muğlak yetkiler veriliyor. Ama bu yetkilerin keyfi olarak uygulamaya geçirilmesini engelleyen herhangi bir hüküm, kanunlarda mevcut değil. Bu da bahsettiğim yetkilerin adeta sınırsızmışçasına ve ayrımcı şekilde uygulanması sonucunu doğuruyor.
2021’e dönersek de 42 farklı ilde 305 tane mülki idare kararıyla barışçıl toplantı ve gösteri hakkı kısıtlandı. Burada bir de ayrıca 3 tane COVID-19 genelgesi de var. Geçen yıl da böyle bir uygulama yapılmıştı. Burada toplamda en az 308 mülki idare kararından bahsediyoruz ama 2020’de bu sayı 386 karardı. Bu yıl bahsettiğim 308 kararın 232’si genel kapsamda 76’sı da spesifik kapsamda.
ZD: Alara, bu genel kapsamlı kararlardan tam olarak ne kastediyoruz?
AS: Evet, onu da açıklayayım. Genel sınırlama kararları olarak da tabir edebiliriz. Bunlar mülki idare tarafından ilan edilen belirli bir il, ilçe ya da mekanda yine belirli bir süre boyunca barışçıl toplantı ve gösteri hakkının kullanımının yasaklanması, sınırlanması ya da izne bağlanması şeklinde önümüze çıkıyor.
Ama genel kapsamlı kararlar da şöyle bir problemimiz var: bu tür önceden kategorik türde yasaklamalar, bu kararlar olayların niteliğine göre değerlendirme yapılmasına olanak sağlamadığı için ve hatta anayasal bir hakkın kullanımı tamamen engellediği için ve yasaklama ve engelleme de genelde bir son çare olması gerekirken bu yola başvurulması sebebiyle bu tür kararlar genelde hak ihlali teşkil ediyor diyebiliriz.
Dediğim gibi 2021’de en az 36 ilde 232 genel sınırlama kararı ilan edildi. Bu kararlardan 162’si yasaklama şeklinde. 13’ü izne bağlama 55’i de hem yasaklama hem de izin içerikli kararlar. Bir de bu kararların yüzde 80’ini 15 günlük kararlar oluşturuyor. Burada aslında önemli bir eğilim ortaya çıktı son birkaç yılda. Bu da tekrarlayan türde kararlar. Bu şekilde 150 tane karar görüyoruz. Tekrarlayan kararlardan da kastım aslında mülki idarenin arka arkaya ilan ettiği, genelde belirli bir süre için olmakla birlikte arka arkaya eklendiklerinde uzunca süreler boyunca belli bir il ya da ilçede hakkın kullanımı tamamen kısıtlayan türden kararlar.
Bu bahsettiğim 176 tekrarlayan karar arasında 25’er tanesi Van ve Siirt’te. 23’ü Hakkari’de. 20’si, Mardin’de, 18’i de Elazığ’da. Yine bu tekrarlayan kararların 101’i yasaklama içeriyor. 43’ü de hem izne bağlama hem yasaklama kararları içeriyor ve bu türde tekrarlayan yasaklamaları özellikle Kürt illerinde daha fazla görüyoruz.
Bir de bu durumun en ekstrem örneği, bu yıl tekrar da konuşulmaya devam edildi aslında, Van’da 21 Kasım 2016’dan beri kesintisiz olarak devam eden yasaklama kararları, bunların sonuncusu aslında 12 Ocak 2022’de ilan edildi, hani madem bu dönemde çekiyoruz.
Dolayısıyla bu kararın bitişi itibariyle Van’da toplantı gösteri hakkının kullanımı toplam 1895 gündür kesintisiz olarak yasak. Yani bu da 5 yıl 2 ay ve 8 gün ediyor. Van Barosu bu kararlara karşı en az 14 tane iptal davası açmıştı. Ama idare mahkemeleri bu kararların demokratik toplumda gerekli olduğu ya da ölçülülük kriterlerini karşıladığı gibi gerekçelerle başvuruları reddetti. Dolayısıyla bu dosyalar önce Erzurum Bölge İdare Mahkemesi’ne, oradan da AYM’ye taşındı.
Birkaç tane daha örnek verebilirim aslında. Mesela Siirt’teki yasaklamalar 10 Şubat 2020’den beri kesintisiz olarak devam ediyor. 2021’in sonuna kadar toplam 40 tane yasaklama kararı ilan edildi ve Siirt’te il genelinde hakkın kullanımı toplam 705 gün boyunca kesintisiz olarak yasaklandı.
Hakkari’dekiler ise 6 Haziran 2021’den beri kesintisiz olarak devam ediyor. Burada da toplam 38 yasaklama kararıyla toplam yasak süresi 573 güne uzatıldı.
Genel yasaklar demiştim, bir de spesifik yasaklama kararları var. Bunlar da mülki idarenin herhangi bir eylem ya da toplantı çağrısından haberdar olması ya da mülki idare bildirim verilmesi ve ardından reddedilmesi gibi ortaya çıkabiliyor. Burada 28 tane kararla en fazlası İstanbul’da. Toplam 26 ilde 76 tane spesifik yasak kararı ilan edildi 2021’de. Bu kararların konularına göre dağılımında bakarsak mülki idarenin ayrımcı tutumunu bir kez daha görebiliyoruz aslında. Çünkü bu kararların 16’sı özel günlerle ilgili. Özel günlerden kastımı da açıklayayım. Bunlar bizim izleme yöntemimize dahil olarak hakkın kullanımı için özel olarak sayılan günlerden başlıcaları. Bunlar da 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs, Onur Haftası, 25 Kasım ve 1 Eylül’den oluşuyor. Özel günlerden kastım bu.
Spesifik yasaklara dönersek yine, verilere, 76 karardan 12’si sanatsal faaliyetlere yönelik, 12’si siyasi parti faaliyetlerini ve 5’i de COVID-19 salgınına ilişkin protestolara yönelikti.
ZD: Özel günler konusunda da bir şey eklemek isterim aslında. Saydığımız bu günlerde herhangi bir protesto ya da etkinlik bir karine olarak artık yapılamaz hale geldi. Burada hem mülki idare hem kolluk kuvvetlerinin müdahalelerinden bahsediyorum. Yavaş yavaş bahsettiğimiz her güne dair engellemelerin kalıcı hale geldiğini gördük. Örneğin 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne yönelik engelleme ve müdahaleler önceki yıl COVID-19 ile başlıyor, 2021’de de devam etti. Bu yıl İstanbul Onur Haftası ve Yürüyüşü ardından 6 farklı dava açıldı mesela; 1 Mayıs’ta çok yüklü para cezaları ve müdahaleler oldu; 8 Mart’a katılanlara yine dava açıldı. Bunların altını çizmek de önemli diye düşünüyorum.
ZD: Son birkaç yıldır barışçıl gösterilere yönelik kolluk kuvvetlerinin tutumunda nasıl bir değişim oldu?
AS: Şöyle bir değerlendirme yapabiliriz: barışçıl gösterilere yönelik müdahalede, kolluk kuvvetlerinin barışçıllık kriterini gözettiğini söylemek çok da mümkün değil artık. Giderek hem müdahalelerin sayısında hem de müdahalede kullanılan şiddetin boyutunda bir artış görüyoruz. 2021’de en az 51 ilde 616 tane barışçıl gösteriye müdahale edildi. Bu müdahalelerde 3000’i aşkın kişi gözaltına alındı. Bu aslında diğer temel hak ve özgürlükleri de engelleyen bir husus. Yıllardır yerleşik hale gelmiş bir problem alanı kolluk kuvvetlerinin görevlerini ifa ederken de barışçıl toplantı ve gösteriler esnasında hak temelli bir yaklaşım sergilediğini de söyleyemiyoruz maalesef. Bu saydığım genel problemlerin sebeplerinden bir tanesinin de yine yıllardır gözlemlediğimiz ve kolluk kuvvetlerine yönelik yerleşik hale gelmiş olan cezasızlık politikası olduğunu söyleyebiliriz.
Yine, mülki idare için söylediğimiz gibi müdahale edilen barışçıl gösterilerin konularına da baktığımız zaman burada da biraz ayrımcı bir tutum gözlemleyebiliyoruz. Bunun yanında Türkiye’de çok yolculuğu ne demokrasinin kalitesinin, hukukun üstünlüğünün bu ilkelerdeki gerilemeyi de aslında bu veriler bize gösteriyor. Konulara döndüğümüz zaman en fazla müdahaleye uğrayan gösteri konusu 84 tane ile çalışma yaşamı . Onu 54 müdahale ile kadın hakları, 50 tane ile cezaevi, gözaltı ve tutukluluk, 47 taneyle de Boğaziçi eylemleri takip ediyor.
Aslında çalışma yaşamı ve kadın hakları konulu protestolar birkaç yıldır verilerimizde hep öne çıkıyor. Bu yıl ayrıca eklenen ama demin saymadığım birkaç konu daha var. Bu, Barınamıyoruz Hareketi ile özellikle yılın sonuna doğru başlayan, daha sonra da öğrencilerin ve gençlerin de dahil olduğu protestolar. Geçinemiyoruz hareketi. Bir de özellikle yaz aylarından itibaren artışta da olan ırkçı saldırılar, ırkçılık ve HDP’ye yönelik saldırılara karşı protestolar.
Eşit Haklar için İzleme Derneği olarak ana çalışma alanlarımızdan bir tanesi de ayrımcılık. Dolayısıyla bahsettiğim şekilde yaz aylarından itibaren artan nefret suçları ve ırkçılık ardından Aralık ayında bu konuda ufak bir bülten çalışması da yapmıştık ve dediğim gibi artan şiddetten de bahsetmiştim. Kısaca onlara da değineyim. Bu protesto konuları arasında müdahale esnasında sıklıkla orantısız güç kullanıldığını özellikle Boğaziçi eylemlerinde gözlemledik. Burada hem bir şiddet kullanımı var hem de aynı zamanda öldürücü olmayan silahlar diye nitelendirdiğimiz biber gazı, tazyikli su, plastik mermi olabilir, isimleri böyle. Fakat bunların da bir usule göre kullanılması gerekiyor ki daha fazla hak ihlali yaşanmasın. Bu konuda da, bu da bir problem alanı haline geldi. Zaten uzun yıllardır da öyle diyebiliriz.
Bir de kısaca etkinlik türlerinden bahsedeyim. Yıllardır her yıl en fazla müdahaleye uğrayan etkinlik türü basın açıklaması olarak görüyoruz, topladığımız veriler uyarınca. Burada 616 barışçıl gösteriye müdahalenin arasında 193 tanesi basın açıklaması, 114’ü protesto gösterileri, 109’u da yürüyüşlerden oluşuyor. Bir diğer eğilim de aslında bu yıl 63 tanesi müdahaleye uğradı en az. Bildiri dağıtma, pankart veya stant açma konusunda bu yıl çok fazla müdahaleye uğradı diye kısaca özetleyebilirim.
ZD: Son bir soru daha sormak isterim: Kısaca başvuru mekanizmalarından da bahseder misin?
AS: Tabii oraya da kısaca özetleyeyim. Başa dönmek gerekirse, mülki idarenin kararlarına karşı idare mahkemelerinde dava açmak mümkün. Ayrıca sadece valilik yasakları ya da kısıtlamaları değil, idari para cezalarına karşı da idare mahkemesi teknik olarak kullanılabilir diyor. Ama bahsetmiştim kararların çoğu 15 günlük kararlardan oluşuyor. Dolayısıyla herhangi bir hak ihlalini önleyici ya da hak ihlali gerçekleştikten sonra bunu telafi ya da tazmin edebilecek bir başvuru yolu olduğunu söyleyemeyiz idare mahkemesinin. Çünkü dediğim gibi hızlı harekete geçemiyor, bir karar vermesi çok uzun sürüyor. Dolayısıyla yani siz bir mülki idare yasağına karşı iki yıl sonra karar çıkarırsanız ne kadar anlamlı olduğunu da tartışmamız gerekiyor aslında. Öte yandan barışçıl göstericilere de sıklıkla dava açıldığını görüyoruz ceza mahkemelerinde. Aslında davanın açılması dahi caydırıcı etki yaratıcı nitelikte olabilir. Özellikle AİHM kararları bunun altını çiziyor. Ama 2021’de özellikle Boğaziçi’nde görmüştük bunu, başlayan – yani tekrar su yüzüne çıkan şeylerden bir tanesi de tutuklamaların, 2911’den ya da barışçıl gösteri katılımcılarına tutuklama kararları çıkması, ev hapsi, elektronik kelepçe gibi yöntemlerin uygulanması diye burayı da özetleyebilirim.
ZD: Sevgili Alara, bütün bu verdiğin bilgiler için çok teşekkür ederim. 2021 yılına ait izleme raporumuza yıl içinde, 2021’in son üç ayını kapsayan Barışçıl Toplantı ve Gösteri Hakkı İzleme bültenimize ise haftaya web sitemizden erişebilirsiniz. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.