Podcast: Yasaksız Meydan 30 – “Nedir bu öğrencilerin çektiği?”

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği tarafından tarihinde yayınlandı

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’da Zeynep Duygu Ağbayır’ın bu haftaki konuğu; Sivil Alan Araştırmaları Derneği Direktörü Berna Akkızal, kampüslerdeki barışçıl toplantı ve gösteri hakkının kullanımı ve hakkın cezalandırılmasını anlatıyor.

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’da Zeynep Duygu Ağbayır’ın bu haftaki konuğu; Sivil Alan Araştırmaları Derneği Direktörü Berna Akkızal, kampüslerdeki barışçıl toplantı ve gösteri hakkının kullanımı ve hakkın cezalandırılmasını anlatıyor.

Akkızal, 2021 yılında yapmış oldukları çalışma sonucunda, öğrencilerin toplantı ve gösteri hakkına dair elde ettikleri sonuçları şöyle açıklıyor:

“2021 yılında yayınladığımız sivil alan olarak kampüsler Türkiye’de üniversitelerde 3 temel hak ve özgürlükler raporumuzda toplantı ve gösteri hakkına dair birtakım veriler ve sonuçlar elde ettik. Bunlardan ilki kampüste etkinlik yapmanın sürekli engellendiğini, öğrencilerin alternatif çözümler geliştirerek kampüs dışında etkinliklerini sürdürdüklerini gördük.

Şehir içinde bulunan üniversitelerde, fakülteler ve ana kampüs binası arasında eğer mesafe varsa diğer binalarda öğrencilerin bir araya gelebilecek fiziksel imkanlar sağlanmıyorsa öğrencilerin ders çıkışında ana kampüs binasında bulunan etkinliklere katılmaları genelde imkansız oluyor. Bu da aslında üniversitelerin yönetimlerinin tasarrufunda olan ve giderilmesi gereken birtakım durumlar. Diğer yandan da İstanbul ve Ankara Üniversitesi gibi aslında siyasi kutuplaşmanın da daha baskın olduğu, öğrenci örgütlenmesinin gelenekselleştiği üniversitelerde kampüsler ve bölümler arasında geçişin engellendiği biliniyor çeşitli polis barikatları ya da kimlik sorma şeklinde önlemlerle.

Bu sayede de öğrencilerin siyasi olarak aslında örgütlenmesini engellemek amacını taşıdığını bu tip pratiklerin görüyoruz. Raporla ilgili kısaca toplantı gösteri yürüyüşü hakkına dair bulduğumuz bulguları ilk etapta böyle özetleyebilirim.”

FİŞLEME, ŞİDDET, SORUŞTURMA

Berna Akkızal, hakka yönelik yaptırım ve cezaların caydırıcı etkisini anlatıyor:

“Fişleme, şiddete maruz kalma, soruşturma ve ceza davası açılması gibi ihtimaller; bunun gibi durumlar yüzünden tedirginliklerle etkinlik ve eylemlere katılma konusunda çekince belirten öğrenci sayısı oldukça fazla. Yani öğrenciler fişlenmekten, şiddete maruz kalmaktan, soruşturma açılmasından korktukları için eyleme katılmak istemiyorlar.

Çekince yaşamadığını belirten öğrencilerin dışında kalan bütün öğrenciler de -yine bu bizim 2021’de yayınladığımız rapora dayanarak, buradan çıkan sonuçlara dayanarak aktardığım bir takım bilgiler- bu çekincelere rağmen, bunların farkında olarak ama bu çekincelere rağmen; etkinliklere katılmayı protestolara katılmayı tercih ediyorlar.

Sosyal medyanın da gücünü aslında unutmadan kampüsteki imkanları kullanmak açısından düşündüğümüzde bildiri dağıtılamadığı ya da afiş asılamadığı anda halihazırda bir etkinliğin ya da eylemin görünürlüğü halihazırda kısmi olarak da olsa engellenmiş, azaltılmış oluyor. Yani bir şekilde aslında öğrenci aktivizminin protesto hakkını dolaylı yoldan da olsa hem etkisini azaltmış, hem bir araya gelme ihtimalini azaltmış hem de bu hakkın kullanımını da bir şekilde engeller demiş oluyor üniversite yönetimleri.”

HUKUK ÖĞRENCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

“Son olarak değinmek istediğim şey hukuk öğrencileri ile ilgili aslında bir özel durum var” diyen Akkızal şöyle devam ediyor:

“Hukuk öğrencileri öğrenci oldukları sırada, katıldıkları protestolardan, eylemlerden açılmış davalar yüzünden aslında mezun olduktan sonra da birtakım ihlallerle karşılaşıyorlar.

Öğrenciliklerinin ilk yıllarında aslında bir dava açılmış da olsa mezun olduklarında halen sonuçlanmadıysa bu dava, özellikle hukuk öğrencileri için, avukatlık ruhsatları almakta ve aldıktan sonra bunun askıya alınması, iptali, gasp edilmesiyle ilgili çok ciddi bir süreç başlıyor öğrenciler için. Bu durum fade özgürlüğü hakkının protesto hakkını kullanmakta bir engel ve çekince oluşturabilir. Bununla ilgili birçok örnek var önümüzde. Ruhsatı gasp edilmiş öğrencilerin kurduğu topluluklar var. Bu konuda mücadeleler veriyorlar. Masumiyet karinesi de aslında ayaklar altına alınmış oluyor. Sonrasında da buna karşı itiraz ettiğinde de hem beraat ile hem de hakkını geri almasıyla sonuçlanan bir süreç var. Ama sonuçta kazanımla da sonuçlansa hak ve özgürlüklerin kullanılmasında ciddi anlamda önleyici olduğunu düşünüyoruz biz de.”

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.

SÖYLEŞİNİN TAM METNİ

ZD: Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Bugünkü konuğumuz Sivil Alan Araştırmaları Derneği Direktörü Berna Akkızal. Tespit edebildiğimiz verilere göre 2021 yılında müdahale edilen en az 614 barışçı toplantı ve gösterinin 52’si öğrencilerin gerçekleştirdiği eylemlere yönelik. Hakka yönelik polis müdahalelerinin dışında öğrencilerin farklı cezalandırılma pratiklerine maruz kaldığını görüyoruz. 2021 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi’nde kantin zammını protesto etmek için çay dağıtan 4 öğrenciye disiplin soruşturması açıldığını, Eskişehir’de onur yürüyüşüne katılan öğrencilerin burslarının kesildiğini, hatta yurtları ile ilişkilerin kesildiğini görüyoruz. Yine son günlerde Antalya’da 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılan kadın öğrencinin KYK bursunun kesildiğini de basından gördük. 2021 yılında yayınladığınız raporumuzda toplantı ve gösteri hakkı ve bu hakla doğrudan bağlantılı olan ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğünün kampüslerdeki durumunu izliyorsunuz. Öğrencilerin toplantı gösteri hakkını kullanırken karşılaştıkları ihlalleri isterim ki Berna seninle daha detaylı bir şekilde konuşalım. Öncelikle tekrardan hoş geldin diyorum.

BA: Çok teşekkürler Zeynep, davetiniz için bizler çok teşekkür ediyoruz, böyle önemli bir konuyu konuşma fırsatı yarattığınız için. Biz dernek olarak sivil alan üzerine çalışıyoruz. Toplantı gösteri yürüyüş hakkı, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü üzerine. Son iki buçuk yıldır da kampüste bu haklar nasıl kullanılıyor, ihlaller nelerdir, bunlar üzerine çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Sorduğun soruya gelecek olursak kampüslerde öğrencilerin karşılaştıkları hak ihlallerin de hakların da pek birbirinden ayırarak değerlendirmek mümkün değil. Fakat en yaygın olarak ifade özgürlüğü ve protesto hakkının ihlali ile karşılaşıldığını gözlemliyoruz biz. Sonrasında da zincirleme olarak eğitim hakkının ihlali, barınma hakkının ihlal ile devam ediyor süreçler. Tabii protesto haklarını kullanırken yaygın olarak gözaltına alınıyor öğrenciler ve zaman zaman da maalesef işkence vakalarıyla da karşılaşıyoruz. Gözaltı süreleri birkaç dosya dışında çok uzun olmasa da yargılama sırasında yurt dışı yasağı konulan öğrenciler için başkaca mağduriyetler doğuyor tabii. Yurtdışından üniversitelerden kabul alıyorlar. Gitmek istiyorlar okumak için. Ama uzun süren duruşmalar, davalar yüzünden ve yurtdışı yasakları bu davalar sonuçlanana kadar devam ettiği için kazandıkları okullara gidemiyorlar. Buradan da bambaşka bir mağduriyet doğuyor. Disiplin soruşturmaları sebebiyle, senin de dikkat çektiğin gibi, bursları kesilen ve yurt haklarını kaybeden de çok sayıda öğrenci bulunuyor. 2021 yılında yayınladığımız sivil alan olarak kampüsler Türkiye’de üniversitelerde 3 temel hak ve özgürlükler raporumuzda toplantı ve gösteri hakkına dair birtakım veriler ve sonuçlar elde ettik. Bunlardan ilki kampüste etkinlik yapmanın sürekli engellendiğini, öğrencilerin alternatif çözümler geliştirerek kampüs dışında etkinliklerini sürdürdüklerini gördük. Şehir içinde bulunan üniversitelerde, fakülteler ve ana kampüs binası arasında eğer mesafe varsa diğer binalarda öğrencilerin bir araya gelebilecek fiziksel imkanlar sağlanmıyorsa öğrencilerin ders çıkışında ana kampüs binasında bulunan etkinliklere katılmaları genelde imkansız oluyor. Bu da aslında üniversitelerin yönetimlerinin tasarrufunda olan ve giderilmesi gereken birtakım durumlar. Diğer bir yandan da İstanbul ve Ankara Üniversitesi gibi aslında siyasi kutuplaşmanın da daha baskın olduğu, öğrenci örgütlenmesinin gelenekselleştiği üniversitelerde kampüsler ve bölümler arasında geçişin engellendiği biliniyor çeşitli polis barikatları ya da kimlik sorma şeklinde önlemlerle. Bu sayede de öğrencilerin siyasi olarak aslında örgütlenmesini engellemek amacını taşıdığını bu tip pratiklerin görüyoruz. Raporla ilgili kısaca toplantı gösteri yürüyüşü hakkına dair bulduğumuz bulguları ilk etapta böyle özetleyebilirim.

ZD: Evet. Peki özellikle Boğaziçi eylemleriyle daha çok gündem olan öğrencilerin hakkı kullanımına yönelik böyle caydırıcı etki yaratacak soruşturma ve cezaların hukuki zemini var mıdır? Yani nelerdir bunlar?

BA: Evet, çok sayıda Boğaziçi davası ve soruşturması da devam ediyor. Sadece Boğaziçi direnişi üzerinden. Aslında yani bütün Türkiye’de tabii ki başka üniversitelerde buradan filizlenen birtakım hareketler var ya da işte kendi üniversitelerinde kayyım rektörleri protesto eden öğrenciler var. Buralardan da açılan birçok dava ve soruşturma var. Fakat tabii ki bugünlerde en çok göz önünde olan Boğaziçi direnişi. Burada da öğrencilerden aldığımız bilgilere göre 500’e yakın soruşturma açıldığını şimdiye kadar sadece Boğaziçi için, 13 öğrencinin tutuklandığını biliyoruz. Neredeyse de 20 adet dava ve 20 ayrı dava. Yani bunlar çok sanıklı 20-30 sanıklı uzun sürecek; aslında bir şekilde başka hak ihlallerine sebep olabilecek dava var. Mevzuata tabii ki bakacak olursak, yani bu disiplin soruşturmaları nereye dayanıyor, bir gerekçesi var mı diye bakacaksak… Tabii ki YÖK’ün disiplin yönetmeliğine göre kınama cezası gerektiren suçlardan bir tanesi, bir yükseköğretim kurumu içinde izinsiz olarak bildiri dağıtmak, afiş ve pankart asmak. Bir diğer suç olarak tabir edilen de 1 haftadan 1 aya kadar uzaklaştırma cezası gerektiren bir durum var. Bu da yükseköğretim kurumuna ait kapalı ve açık mahallerde yetkililerden izin almadan toplantılar düzenlemek olarak düzenlenmiş. Bu Yönetmeliğin 5. ve 6. maddesinde geçen bu ifadeler aslında Anayasa’nın 34 ve 26. maddesi ile de çelişiyor. Normlar hiyerarşisi bağlamında Anayasanın açıkça ihlalidir diyebiliriz bu çelişkiye. Yani Anayasanın 34. maddesinde “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” diyor. 26. Madde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” diyor. Bu göz önüne alındığında, yani Anayasa’nın diğer tüm mevzuat ve düzenlemelerin üzerinde olduğunu kabul edersek, YÖK’ün disiplin yönetmeliğinin uyarınca alınan bu kararla ve soruşturmalar aslında anayasaya aykırıdır diyebiliriz. Yine 2021’de yayınladığımız rapora, orada paylaştığınız verilere aslında geri dönmek istiyorum biraz da. Bir anket düzenledik öğrencilerle, geniş kapsamlı bir anket. Anketi dolduran öğrencilerden, kampüs içinde düzenlenmiş en az bir eyleme katılmış olanlara birtakım sorular yönelttik. Bu araştırmaya katılan 210 öğrencinin %15’i kampüs içinde katıldığı eylemlerden ötürü disiplin soruşturması geçirdiğini belirtiyor. Bunlardan biri Vakıf Üniversitesi olmak üzere 17 farklı üniversitede. Aslında tek bir il ve tek bir üniversite çapında yapılmış değil, Türkiye’ye yayılan bir araştırma olduğu için daha da kıymetli oluyor buradan aldığımız veriler. Bu 17 üniversiteden 32 öğrenci kampüs içinde barışçıl gösteri yürüyüş hakkını kullandığı için böyle bir süreçten geçiyor ya da geçmekte. Yani katıldığı eylemlerden dolayı bir disiplin soruşturması geçiriyorlar. Soruşturma geçiren öğrencilerden 13’ü uzaklaştırma aldığını ifade etmiş, 13’ü bursunun kesildiğini ifade etmiş, diğer 9’u da yurttan atıldığını belirtmiş. Hem uzaklaştırma alan, hem bursu kesilen hem de yurttan atılan öğrenci sayısı da 5. Yani bu tabii ki bizim araştırma gücümüzün yettiği örneklem içerisinden, 210 öğrencinin içerisinden 5 kişi, oldukça yüksek bir sayı öğrenci sayısı göz önüne alındığında. Barışçıl gösteri ve yürüyüş hakkını kullandığını ifade eden öğrencilerin sayılarında bu şekilde biz detaylı vermemizin sebebi aslında yönetimlerce yapılan ihlallerin sadece belli üniversitelere özgü olmadığını göstermek. Yani sadece Boğaziçi Üniversitesi’nde, sadece İstanbul Üniversitesi’nde olmuyor bu ihlaller. Türkiye’nin her yerinden gelen birtakım haberler ve bu çeşit yaptığımız araştırmalar sonucunda bu ihlallerle sürekli karşılaşıldığını da belirtmek zorundayım. Bu disiplin cezaları, öğrencilerin sadece eylem yapma özgürlüğünün ya da öğrenim hakkının değil; aslında barınma hakkının ihlaline de sebebiyet veriyor ve öğrencileri ekonomik olarak da zora sokuyor. Eylem esnasında hem güvenlik hem de üniversite yönetimi tarafından denetime tabi tutulmak, öğrenci topluluğu olarak kulüplerin kapatılmasını engellemek adına bir çeşit oto-sansüre dönüşüyor ve öğrencilerin istedikleri kadar politik olamamalarına sebep oluyor. Burada bir şeyi vurgulamak istiyorum. Ankara Valiliği, 2017 yılında OHAL koşullarını gerekçe göstererek LGBTI+ etkinliklerini yasaklamıştı ve bu kampüsteki etkinlik ve eylemleri de etkilemişti tabii ki. Diğer bir örnek ise üniversitede bulunan belirli öğrenci, topluluk ve kulüpleri, üniversite yönetimi ve kolluk kuvvetleri arasında öğrencileri fişlemeye yönelik iletişim kanalları var aslında. İstanbul’da bir devlet üniversitesinin hükümete yakınlığıyla bilinen bir resmi kulübü üniversite içinde yapılan muhalif eylemlerde eylemi gerçekleştiren öğrencilerin fişlendiklerine dair de bilgiler edindik bu araştırma sırasında.

ZD: Evet, ben belki de tam da buradan şunu sormak istiyorum: Başvuru mekanizmalarının işlevselliğinden önce kullanılıp kullanılmadığı da sormak istiyorum. Mesela bu saydığımız karşılaşılan hak ihlalleri karşısında dava açılıyor mu? Açılan davalar nasıl sonuçlanıyor?

BA: Evet, disiplin cezalarının burs kesilmesi ve yurttan atılma gibi durumlarda öğrencilerin itiraz hakları bulunuyor. Genellikle kısa bir sürede olumlu sonuçlar da alınıyor. Fakat tabi öğrencilerin bu haklarını bilmeleri ve kullanımın yaygınlaştırılması gerekiyor. Biz bu konuda öğrencilere destek veriyoruz elimizden geldiğince. Ama tabi daha da yaygınlaştırılması veya emsal kararların olduğunun bilinmesi daha korkusuzca hareket etmeyi sağlayacaktır diye düşünüyorum. Geçtiğimiz ocak ayında Danıştay’ın verdiği çok önemli bir karar var. Öğrenci Cem Ulucan disiplin cezası almasının ardından kaldığı yurttan atılıyor. KYK yurdundan atılıyor. Ve bunun üzerine yürütmenin durdurulması talebiyle dava açıyor. Danıştay hem öğrencinin disiplin cezası nedeniyle yurttan süresiz çıkarılmasını hem de davaya konu yönetmelik hükmünü hukuka aykırı buldu. Burada yönetmelik hükmünün hukuka aykırı bulunması çok çok önemli. Netice olarak yurttan süresiz çıkarma işlemi ve yönetmelikteki bendin iptaline karar veriyor. Yani bu şu demek, bu yönetmelik kapsamında bugüne kadar kim ne disiplin de cezası, kimin disiplin cezası verildiyse bundan sonra hukuka aykırı olacak, bundan sonrakiler de hukuka aykırı olacak demektir. Bu açıdan çok önemli bir Danıştay kararı bu.

ZD: Peki… Demin çok detaylandırılmadığımız fakat hakkın kullanımı mevzubahis olduğunda çok temel bir yerde duran caydırıcı etki üzerine konuşalım isterim. Bu soruşturmalar nasıl bir etki yaratıyor? Hem hakkı kullanan özneler açısından hem de topluma verdiği mesaj bağlamında değerlendirelim isterim.

BA: Evet. Fişleme, şiddete maruz kalma, soruşturma ve ceza davası açılması gibi ihtimaller; bunun gibi durumlar yüzünden tedirginliklerle etkinlik ve eylemlere katılma konusunda çekince belirten öğrenci sayısı oldukça fazla. Yani öğrenciler fişlenmekten, şiddete maruz kalmaktan, soruşturma açılmasından korktukları için eyleme katılmak istemiyorlar. Çekince yaşamadığını belirten öğrencilerin dışında kalan bütün öğrenciler de -yine bu bizim 2021’de yayınladığımız rapora dayanarak, buradan çıkan sonuçlara dayanarak aktardığım bir takım bilgiler- bu çekincelere rağmen, bunların farkında olarak ama bu çekincelere rağmen; etkinliklere katılmayı protestolara katılmayı tercih ediyorlar. Sosyal medyanın da gücünü aslında unutmadan kampüsteki imkanları kullanmak açısından düşündüğümüzde bildiri dağıtılamadığı ya da afiş asılamadığı anda halihazırda bir etkinliğin ya da eylemin görünürlüğü halihazırda kısmi olarak da olsa engellenmiş, azaltılmış oluyor. Yani bir şekilde aslında öğrenci aktivizminin protesto hakkını dolaylı yoldan da olsa hem etkisini azaltmış, hem bir araya gelme ihtimalini azaltmış hem de bu hakkın kullanımını da bir şekilde engeller demiş oluyor üniversite yönetimleri. Bu konuyla ilgili aslında son olarak daha böyle derinden biri ihlaller silsilesi yaratan bir örneğe değinmek istiyorum. Son olarak değinmek istediğim şey hukuk öğrencileri ile ilgili aslında bir özel durum var. Hukuk öğrencileri öğrenci oldukları sırada, katıldıkları protestolardan, eylemlerden açılmış davalar yüzünden aslında mezun olduktan sonra da birtakım ihlallerle karşılaşıyorlar. Yargılama bildiğiniz gibi öyle kısa sürede sonuçlanan bir şey değil Türkiye’de. Bu yüzden de bu yıllara yayılan, aslında bir çeşit işkenceye dönüşen bir çeşit kendi başına ihlale dönüşen bir süreç var yargılanma süresiyle ilgili. Genelde de işte öğrencilerin öğrenciliklerinin ilk yıllarında aslında bir dava açılmış da olsa mezun olduklarında halen sonuçlanmadıysa bu dava, özellikle hukuk öğrencileri için, avukatlık ruhsatları almakta ve aldıktan sonra bunun askıya alınması, iptali, gasp edilmesiyle ilgili çok ciddi bir süreç başlıyor öğrenciler için. Bu durum aslında en başından birtakım protestolara eylemlere katılmamaya itebilir öğrencileri. Yani ifade özgürlüğü hakkının protesto hakkını kullanmakta bir engel ve çekince oluşturabilir. Bununla ilgili birçok örnek var önümüzde. Ruhsatı gasp edilmiş öğrencilerin kurduğu topluluklar var. Bu konuda mücadeleler veriyorlar. Fakat bununla ilgili yakın zamanda yine bizim de katkı sunabildiğimiz olumlu bir sonuç var. Eğitim hayatı katıldığı protesto sebebiyle tutuklu kaldığı için 1 yıl uzayan, sonrasında mezun olup avukatlık ruhsatını alan Gönül Gören’e ve onun mücadelesini aslında birazcık da anmak istiyorum, burada söz etmek istiyorum. Gönül’ün mücadelesi, hukuk mücadelesi de çok uzun sürdü. Sonuçta okul dışında katıldığı 1 Mayıs yüzünden tutuklanıyor ve cezaevine gönderiliyor, tutuklu kalıyor 1 seneden daha fazla. Sonuçta yargılandığı davadan beraat etti. Fakat öncesinde avukatlık ruhsatını önce alıp sonra ruhsatının gasp edilmesiyle karşı karşıya kaldı. Sadece hakkında devam eden bir dava olduğu için. Yani buradan masumiyet karinesi de aslında ayaklar altına alınmış oluyor. Sonrasında da buna karşı itiraz ettiğinde de hem beraat ile hem de hakkını geri almasıyla sonuçlanan bir süreç var. Ama sonuçta kazanımla da sonuçlansa hak ve özgürlüklerin kullanılmasında ciddi anlamda önleyici olduğunu düşünüyoruz biz de.

ZD: Peki bize katıldığınız için çok teşekkürler. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan, farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.