Podcast: Yasaksız Meydan 32 – ” Yasakların anatomisi: Önce hedef göster sonra yasakla!”

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği tarafından tarihinde yayınlandı

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’da bu hafta Susma Platformu’ndan Sonay Ban, kültür ve sanat etkinliklerine getirilen yasaklamaları anlatıyor.

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’da bu hafta Susma Platformu’ndan Sonay Ban, kültür ve sanat etkinliklerine getirilen yasaklamaları anlatıyor. Anayasa’da koruma altında olan kültür ve sanat faaliyetlerinin pratikte korunmadığını söyleyen Sonay Ban, medyanın bu yasaklamalar üzerindeki etkisini şöyle açıklıyor:

SOSYAL MEDYADAN HEDEF GÖSTERİLIYOR

“Medyada hedef gösterme çok yaygın kullanılan bir yöntem ve aslında pek çok sanat, kültür sanat alanında yapılan bir şey. Çeşitli alanlarda, medyanın özellikle hükümete yakın olan ve iktidara yakın olan medya kuruluşlarının -bunlar gazeteler olabiliyor ya da televizyon kanalları olabiliyor- hedef göstermesi üzerinden yasaklanan pek çok sanat eserinin olduğunu biliyoruz.

Yani örnek verecek olursak şunu söyleyebiliriz, çok geriye gitmeye dahi gerek yok. Akit gazetesi bu konuda çok meşhurdur, çoğumuzun malumu. Akit Gazetesi pek çok kişiye yönelik, bunlar içerisinde akademisyenler de var aynı zamanda sanatçılar da var. Yunan bir şarkıcıyı eşcinsel olduğundan dolayı hedef gösterdikleri için, Bursa’daydı sanırım, bir festivale katılması son anda engellendi. Yani konser iptal edildi. Çünkü Akit Gazetesi hedef göstermişti. Ya da Boğaziçi Direnişi’nin başlarında yine Akit Gazetesi Can Candan’ı EuroNews’e verdiği bir video söyleşiden dolayı “Türkiye’yi aşağılıyor” diyerek ya da benzer ifadeler kullanarak hedef göstermişti.

Bunun gibi pek çok şeyi görebiliyoruz. Geçen seneki orman yangınları sırasında “#HelpTurkey, Türkiye’ye yardım edin” etiketi üzerinden sosyal medya paylaşımlarında bulunan oyuncuları ve sanatçıları hedef göstermeleri de mevcuttur. Yani burada aslında iktidar ya da güç odağı olan ve gücü elinde bulunduran iktidar sahiplerine -bu bir parti olabilir, bu bir kişi kuruluş olabilir- onlara yandaş olan ya da onların yanında olan medyanın son derece önemli bir şekilde propaganda yaptığını ve insanları özellikle sanatçıları hedef gösterdiğini ve bu hedef göstermenin konser iptalinden ya da işlerinin iptal edilmesinden tutun da onların kişilik haklarını hatta canlarına kastedecek noktaya kadar bu durumun çekilebildiğini görüyoruz. Dolayısıyla medya gerçekten çok çok önemli bir -tırnak içinde- silah ve kullanılıyor diyebiliriz.”

PANDEMİYLE GELEN MÜZİK KISITLANMASI

Sonay Ban, pandemi tedbirleriyle birlikte Nisan 2020’de müziğe getirilen kısıtlama ve yasakları, yasakların gerekçelerini şöyle anlatıyor:

“Temmuz 2021’de bir normalleşme süreci başlatıldı ama canlı müzik yapan mekanlar ve sanatçılar için bu normalleşme süreci neredeyse hiçbir şekilde esnetilmedi. Yani geçen ay, yani Nisan 2022’ye kadarki süreçte, gece 12’de canlı müzik yapan tüm mekanlar kapatılacak dendi. Nisan 2022’de ancak sabah 1’e çekilebildi bu saat kısıtlaması. Hala da bu şekilde uygulanıyor.

Dolayısıyla müzik alanında diğer türlü sektörde ve sektörlerde hayat normal akışına dönmüşken müzikte böyle bir tutumun sergileniyor olması pek çok kişi için siyasi bir gerekçe ya da siyasi bir bahane olarak söyleniyor. Bunu biz de dile getirmek isteriz. Son bir seneye baktığımız zaman ise şöyle bir şey karşımıza çıkıyor: Valiliklerin ve kaymakamlıkların salgın sürecini öncelikli hale getirerek ve gerekçe göstererek pek çok kentte eylem ve etkinlik yasağı ilan ettiği malum.

Ama burada şöyle bir nokta önemli: Van gibi, Hakkari gibi bazı kentlerde 2016’daki darbe girişiminden itibaren fiili olarak bir olağanüstü halden çıkılmaması söz konusu. Ve çeşitli gerekçelerle de bu eylem ve etkinlik yasakları resmi makamlarca 15 günde bir ya da 30 günde bir uzatılabiliyor. Bu önemli bir nokta. Yani her kentte aynı şekilde bu eylem ve etkinlik yasakları ilerlemeyebiliyor. Dolayısıyla bazı kentlerde aslında OHAL’in 2016’dan bu yana fiili olarak devam ettiğini söyleyebiliriz.

MÜSTEHCENLİK, AHLAK GİBİ BAHANELER

(…) Bununla birlikte konserlere, tiyatro oyunlarına, sergilere, festivallere hatta ve hatta bir piknik alanında piknik yapmaya dahi engel olmak istiyor. Burada da en önemli gerekçe olarak salgın koşulları gösteriliyor. Ama özellikle Kürtçe sanat yapan sanatçılara kimi zaman gerekçe gösterilmeksizin engellemeler yapılabiliyor. Ya da şöyle bir şey de olabiliyor: Diğer salgın gerekçesi ya da salgın koşulları gerekçesinin yanı sıra bazı gerekçeler de öne sürülebiliyor resmi olan duyurularda ya da açıklamalarda. Bunlardan bir kısmı Türklüğü aşağılamak olabiliyor ya da cumhurbaşkanına hakaret olabiliyor. Tiyatro oyunları için müstehcenlik ya da toplum ahlakına aykırılık gibi bahaneler sunulabiliyor.”

Ban, yapılan yasaklamaların belli dönemlerde artış gösterdiğini aktarıyor:

“Bazı şehirlerde kimi önemli tarihler öncesinde bu yasakların valilikler düzeyinde uygulandığını görebiliyoruz. Örnek olarak; geçen sene Nisan 2021’de, 1 Mayıs eylemleri öncesinde Kırklareli’nde, İstanbul’da, Kocaeli ve Denizli’de yasakların ilan edildiğini raporladık.

Yine Nisan ayında, geçen sene, Trabzon’da Metin Lokumcu davasını kapsayan günlerde valilik yasak duyurmuştu. Ya da Mart 2021’de Mardin’in Derik ilçesi Kaymakamlığı, HDP’nin Newroz el ilanını yasakladı ve kaymakamlık bildiride bir suç unsuru olmadığını belirtti. Fakat HDP’ye kapatma davası açılmasını bu yasaklamaya gerekçe olarak gösterdi.

Ya da yakın bir örnek olarak, 24 Nisan 2022’de Beşiktaş Barbaros Meydanı’nda yapılması istenen 24 Nisan anması, İstanbul Valiliği’nin tırnak içinde uygun görmemesi nedeniyle izin alamadı ve bunu da 24 Nisan Anma Platformu duyurdu. Dolayısıyla belli tarihlerde bu yasakların yükseldiğini görebiliyoruz.

Belli siyasi olayların daha da fazla görünür hale geldiği noktalarda bu yasakları onlara dair yasaklar ya da onları bir şekilde çağrıştıracak yasakların daha fazla ön plana çıktığını gözlemliyoruz.”

YASAĞIN STANDARDI VAR MI?

Susma Platformu’ndan Sonay Ban, yasaklamaların belli bir standardının olup olmadığını açıklıyor:

“Yasak kararlarında bir standart olduğunu düşünmenin mümkün olmadığını söylemek isterim bu konuşmalarımız ve verdiğimiz örnekler üzerinden. Çünkü öyle olsaydı bir kentte, herhangi bir kenti Türkiye’de, belli bir ay içerisinde Gençlik ya da Kültür Sanat Festivali’nde pandemi kapsamında yasaklama getirilirken, iktidar partisinin ya da iktidar partisine yakın partilerin, teşkilatların mitinglerine ya da toplantılarına izin verilmemesi de gerekirdi. Fakat öyle olmadığını örneklerden görüyoruz. Yani şunu demek istiyorum: Bir standart olsaydı, örneğin pandemi kapsamında tüm toplantılar ya da mitingler yasaklanmış olsaydı, bir tarafta o yasak devam ederken diğer tarafta devam etmesini gözlemlemezdik.

Ama böyle bir şey mümkün değildi. Bu nedenle de siyasi olarak -tırnak içinde- yararlı görünmeyen ya da -yine tırnak içinde- tehlikeli olarak adlandırılan her türlü aktivitenin bunları gerçekleştiren kişilerin, kuruluşların böyle bir yasak eşitliği kapsamına alınmadığını söylememiz mümkün.”

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.

SÖYLEŞİNİN TAM METNİ:

ZD: Merhaba, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Bugün Susma Platformu’ndan Doktor Sonay Ban ile birlikte kültür sanat etkinliklerine yönelik yasakları konuşacağız.

Barışçıl toplantı ve gösteri hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve Anayasa’da koruma altındadır. Uluslararası standartlara göre bu hak yaygın olarak bilindiği gibi, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü ilişkili olduğu kadar tüm sivil ve siyasi haklar, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarla da yakından ilgilidir. Çünkü bu hakların tanınması ve bu haklardan yararlanılması için kullanılabilir olan önemli de bir enstrümandır. Şimdi aslında şunu söylemek istiyorum: Barışçıl toplanma özgürlüğü sadece protestolarla sınırlı bir koruma sağlamıyor; çok daha geniş bir kapsama sahip. Bu bağlamda kültürel ve sanatsal etkinlikler de barışçıl toplanma özgürlüğü hakkını koruma kapsamında. Ancak biz son dönemde gösteri ve yürüyüşlere uygulanan yasakların yoğun bir biçimde kültürel ve sanatsal etkinliklere de uygulandığına tanıklık etmekteyiz. Valilik bu yasaklama kararlarında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gerekçe olarak gösteriyor. Bu yasaklamaların en önemli örneklerinden biri de Mayıs ayında Eskişehir ve Tunceli valiliklerin aldıkları yasaklama kararları. Benzer kısıtlamaları tiyatro oyunları ve konserler için de görmekteyiz. Bu etkinlikler belediyeler tarafından da engellenmekte. 16 Mayıs 2022 tarihinde Don Kixot adlı oyunun gösterimi için daha önce sözleşme ile ayarlanan salonun kullanımı Çayırova Belediyesi “Salon başka bir organizasyona tahsis edildi” gerekçesiyle engelliyor. İki gün önce, Pendik Belediyesi Pendik’te düzenlenecek etkinliği “bizim kurumumuzun değerlerini benimseyen” sanatçılar vardı, Pendik ilçesini kullanamazlar” gerekçesiyle engellediğini görüyoruz. Aynur Doğan, Pervin Çakar ve Metin Kemal Kahraman konserleri aynı akıbeti paylaşan etkinlikler arasında. Daha bir sürü sayabileceğimiz isim var. Bu liste uzar gider. Bu yasaklama ve engellemeleri Kültürel ve Sanatsal İfade Özgürlüğü’ne ilişkin raporlamalar da yapan Susma Platformu ile konuşmak istedik.

Sonay, hoş geldin.

SB: Hoş bulduk, merhaba.

ZD: Şöyle başlayalım isterim: Şimdi tam bunları anlattığım bağlamda kültür ve sanat etkinliklerine getirilen yasakları konuşalım. Neden yasaklanıyor? Yasaklar kültürel ve sanatsal ifade özgürlüğü ve demokratik yönetim bakımından nereye denk düşüyor?

SB: Yani aslında çok güzel bir özet sundun. Güzel özeti burada ironik bir şekilde kullanıyorum. Çünkü maalesef verdiğin örnekler, bizim hem yıllık raporlarımızda hem de günlük raporlamalarımızda, vaka takiplerimizde karşımıza çıkan örneklerin küçük bir kısmı. Bahsettiğin gibi hem eylem ve etkinlik yasakları yıllar içerisinde valilikler, kaymakamlıklar tarafından yapılıyor ama bununla birlikte kültür sanat alanında da bu yasakların tezahürünü görüyoruz aslına bakarsan. Yani bende neden yasaklanıyor sorusuna aslında hem çoğumuzun bildiği klasik cevabı vermiş olacağım. Fakat bazı örnekler üzerinden gidecek olursak, Türkiye’de sanatçıların ve sanat eserlerinin engellenmesinde en çok karşımıza çıkan gerek için dil ya da yasaklar diyelim, Kürtçe sanat yapan sanatçılara yönelik yasaklamalar engellemeler olabiliyor. Aynı zamanda son iki senede salgın sürecini ve salgını gerekçe göstererek pek çok kentte yasakların ilan edildiğini görüyoruz. Bunlar haricinde yani verdiğin örneklere benzer şekilde şey de söyleyebiliriz. Kampüslerde üniversite yönetimlerinin açılacak sergilere, stantlara engel olduğunu gözlemliyoruz. Ya da özel güvenliklerin kampüslerde poster asılmasına da izin vermediğini raporluyoruz. Bu da kültür, sanat, akademik aktivitelerin kesişiminin de engellendiğini gösteriyor. Keza Boğaziçi direnişi sırasında da pek çok alanın kesiştiği ve yasakların orada da devam ettiğini görebiliyoruz. Dolayısıyla neden yasaklanıyor sorusu, çok kapsamlı bir soru ve aynı zamanda cevabı çok fazla bir sorun. Bir yandan da tabii ki siyasi konjonktüre ve hem ulusal hem de uluslararası düzeyde ülkede yaşanan olaylara istinaden de bu yasakların engellemelerin doğrudan etkisi olduğunu görebiliyoruz.

Sorunun ikinci kısmında kültürel ve sanatsal ifade özgürlüğü ve işte demokratik yönetim bakımından bu yasakların nereye denk düştüğünü konuşacak olursak… Burada ben şöyle bir şeyi söylemek istiyorum: Aslında Anayasa’da ifade ve sanatsal ifade özgürlüğünü, bu özgürlükleri kapsayan en az dört madde olduğunu biliyoruz. Onları kısaca söylemek isterim. Madde 25, Anayasa’da düşünce ve kanaat hürriyetini koruyor. Madde 26, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini koruyor. Madde 27, bilim ve sanat hürriyetini koruyor. Madde 64 ise sanatın ve sanatçının korunmasını koruyor. Yani bunlar pek dediğim gibi teoride olan maddeler fakat pratikte bu maddelerin maalesef ki işlerlik kazanmadığını görüyoruz. Yani hem takip ettiğimiz hem de raporladığımız vakalar üzerinden bu maddeler uygulanmıyor maalesef. Uygulanmadığını da işte sanatçılara açılan davalar ya da verilen hapis cezaları üzerinden görebiliyoruz. Ya da bahsettiğin, çok güzel bir şekilde özetlediğin örnekler engellemeler yasaklamalar üzerinden konuşabiliyoruz. Böyle bir şey söyleyebilirim soruna istinaden.

ZD: Senin de belirttiğin gibi çok kapsamlı, bunun farkındayım. Böyle aslında genelden özele doğru didikleyelim isterim bu durumu. Devletin kültür ve sanatı destekleme yükümlülüğü bakımından nasıl değerlendirmemiz gerekiyor? Yani mesela işte, örneğin bu yasaklamalara ilişkin Kültür Bakanı’nın sessizliğini nasıl okumalıyız?

SB: Şimdi burada şöyle bir şeyi, bir teknik durumu dile getirmek gerekiyor. Eylem ve etkinlik yasakları ve bunun altında da kültür sanat faaliyetlerinin yasaklanması bahsettiğin gibi çoğunlukla valilikler ve kaymakamlıklar üzerinden duyuruluyor ve uygulanıyor. Dolayısıyla bu yasaklar teknik olarak ve yasal olarak İçişleri Bakanlığı’nın hareket alanına giriyor. Öyle olunca da yine teknik olarak ve yasal olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu noktada sessizliğini koruması ya da ses çıkarmaması onlar için herhangi bir siyasi ya da hukuki yaptırım olmadığı için ve de tırnak içinde gereklilik olmadığı için aslında onlar için son derece normal ve yapmaları gereken bir şey oluyor. Yani bu yapmaları gerekir’i ironik olarak söylüyorum. Yani başka bir deyişle ses çıkarmaması da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın son derece normal bir şey. Çünkü onun hareket alanında değil bu yasaklar. Ama bir yandan da yani bahsettiğim anayasal maddeler üzerinden gidecek olursak; devletin bir sosyal devlet olarak hem sanatı, sanatçıyı koruması gerekir hem de aynı zaman da desteklemesi gerekir. Nitekim Kültür ve Turizm Bakanlığı aslında yıllar içerisinde sinema üzerinden gidecek olursak -daha çok bu alanda çalışmalar yaptığın için- 2004’te çıkan sinema yasası ile 2005’ten itibaren de yönetmelikler üzerinden Türkiye’de çekilecek olan, yani prodüksiyonu yapılacak olan filmleri, senaryoları destek vermek üzerinden vergiler üzerinden bir fon oluşturdu ve bu fonlar aslında kullanılıyor. Fakat bir yandan da -ve bu da tabii ki sanatın ve sanatın desteklenmesi kapsamında yapılan bir mekanizma- şunu biliyoruz ki örnekler üzerinden; aslında o mekanizmalar tırnak içinde daha muhalif olan projelere destek olarak gitmeyebiliyor. Ya da; hem prodüksiyon öncesi senaryo aşamasında, prodüksiyon ve prodüksiyon sonrası dağıtım ve dolaşım alanlarında bazı projelerin desteklenmediğini görebiliyoruz. Fakat bu desteklere gerekçe sunulmadığı zaman ya da neden destek verilmediğine dair bir gerekçe sunulmadığı zaman, burada bir noktada destek alamayan sanatçı ya da sanat eseri sahipleri sürece dair spekülatif konuşmaktan öteye geçemiyorlar maalesef. Çünkü muğlak bir alanda size bir gerekçe sunulmadan eserlerinize destek verilmiyor. Yani diyebileceğiniz şey; “ben demek ki bazı muhalif yaptığım işlerden dolayı bana işte mevcut iktidar ve hükümet destek vermedi” diyebiliyorsunuz, öteye geçemiyorsunuz. Çünkü elinizde yasal ve yazılı bir gerekçe olmayabiliyor çoğu zaman.

ZD: Siz Susma Platformu olarak 2021’de sansür-oto sansür üzerinden bir rapor da çıkardınız. Bu raporun detaylarında birçok yasaklamayı görüyoruz zaten. Bahsetmiş olduğun tutumu da ve görebiliyoruz aynı zamanda. Bu kültür sanat üretim aktarım aracı olan yine bu medya bu yasakları destekleyen, hatta kriminalize eden bir tavır sergiliyor. Bunun için de düşünüyorsun, bunu nasıl anlatabiliriz?

SB: Medyada hedef gösterme çok yaygın kullanılan bir yöntem ve aslında pek çok sanat, kültür sanat alanında yapılan bir şey. Yani bu işin müzik tarafı da var. Bu işin diziler ya da televizyon programları aracılığıyla hedef gösterilme tarafı var. Sinema yapan kişilerin bir şekilde hedef gösterilmesi gibi bir durum olabiliyor. Yani çeşitli alanlarda, medyanın özellikle hükümete yakın olan ve iktidara yakın olan medya kuruluşlarının -bunlar gazeteler olabiliyor ya da televizyon kanalları olabiliyor- hedef göstermesi üzerinden yasaklanan pek çok sanat eserinin olduğunu biliyoruz. Yani örnek verecek olursak şunu söyleyebiliriz. Aslında hemen, çok geriye gitmeye dahi gerek yok. Geçen haftalarda olan birkaç tane vakayı bile söyleyebiliriz. Akit gazetesi bu konuda çok meşhurdur, çoğumuzun malumu. Akit Gazetesi pek çok kişiye yönelik, bunlar içerisinde akademisyenler de var aynı zamanda sanatçılar da var. Yunan bir şarkıcıyı hedef gösterdikleri için eşcinsel olduğundan dolayı, Bursa’daydı sanırım, bir festivale katılması son anda engellendi. Yani konser iptal edildi. Çünkü Akit Gazetesi hedef göstermişti. Ya da Boğaziçi Direnişi’nin başlarında yine Akit Gazetesi şey yapmıştı: Can Candan’ı EuroNews’e verdiği bir video söyleşiden dolayı “Türkiye’yi aşağılıyor” diyerek ya da benzer ifadeler kullanarak hedef göstermişti. Bunun gibi pek çok şeyi görebiliyoruz. Geçen seneki orman yangınları sırasında “#HelpTurkey, Türkiye’ye yardım edin” etiketi üzerinden sosyal medya paylaşımlarında bulunan oyuncuları ve sanatçıları hedef göstermeleri de mevcuttur. Yani burada aslında iktidar ya da güç odağı olan ve gücü elinde bulunduran iktidar sahiplerine -bu bir parti olabilir, bu bir kişi kuruluş olabilir- onlara yandaş olan ya da onların yanında olan medyanın son derece önemli bir şekilde propaganda yaptığını ve insanları özellikle sanatçıları hedef gösterdiğini ve bu hedef göstermenin konser iptalinden ya da işlerinin iptal edilmesinden tutun da onların kişilik haklarını hatta canlarına kastedecek noktaya kadar bu durumun çekilebildiğini görüyoruz. Dolayısıyla medya gerçekten çok çok önemli bir -tırnak içinde- silah ve kullanılıyor diyebiliriz.

ZD: Müzik pandemiyle birlikte kısıtlamanın en fazla olduğu alanlardan biri oldu. Konserler iptal edildi ve sonra kısıtlamalar pandemiyle birlikte var olan bütün kısıtlamalar bir bir kalkarken görüyoruz ki müzik de hala bir saat kısıtlaması devam ediyor. Şimdi tüm bunlarla birlikte aslında hangi etkinliklere yönelik yasaklama kararları daha yoğun? Artış gözlemlediğiniz belirli dönemler var mı? Bunlar hangi zaman dilimleri?

SB: Şimdi aynen bahsettiğin gibi, aslında ben de müziğe yönelik yasaklardan birazcık bahsetmek istiyordum. Fakat sen zaten söylemiş oldun. Sadece şunu biliyoruz: Temmuz 2021’de bir normalleşme süreci başlatıldı ama canlı müzik yapan mekanlar ve sanatçılar için bu normalleşme süreci neredeyse hiçbir şekilde esnetilmedi. Yani geçen ay, yani Nisan 2022’ye kadarki süreçte, gece 12’de canlı müzik yapan tüm mekanlar kapatılacak dendi. Nisan 2022’de ancak sabah 1’e çekilebildi bu saat kısıtlaması. Hala da bu şekilde uygulanıyor. Dolayısıyla müzik alanında diğer türlü sektörde ve sektörlerde hayat normal akışına dönmüşken müzikte böyle bir tutumun sergileniyor olması pek çok kişi için siyasi bir gerekçe ya da siyasi bir bahane olarak söyleniyor. Bunu biz de dile getirmek isteriz. Son bir seneye baktığımız zaman ise şöyle bir şey karşımıza çıkıyor: Valiliklerin ve kaymakamlıkların salgın sürecini öncelikli hale getirerek ve gerekçe göstererek pek çok kentte eylem ve etkinlik yasağı ilan ettiği malum. Ama burada şöyle bir nokta önemli: Van gibi, Hakkari gibi bazı kentlerde 2016’daki darbe girişiminden itibaren fiili olarak bir olağanüstü halden çıkılmaması söz konusu. Ve çeşitli gerekçelerle de bu eylem ve etkinlik yasakları resmi makamlarca 15 günde bir ya da 30 günde bir uzatılabiliyor. Bu önemli bir nokta. Yani her kentte aynı şekilde bu eylem ve etkinlik yasakları ilerlemeyebiliyor. Dolayısıyla bazı kentlerde aslında OHAL’in 2016’dan bu yana fiili olarak devam ettiğini söyleyebiliriz. Biraz evvel de belirttiğim gibi, üniversite yönetimleri bir şekilde pandemi bahanesiyle ya da başka başka sebeplerle kampüs içerisinde öğrencilerin pek çok etkinliğini ya da hareket alanını kısıtlayabiliyor. Bununla birlikte yine senin de bahsettiğin gibi konserlere, tiyatro oyunlarına, sergilere, festivallere hatta ve hatta bir piknik alanında piknik yapmaya dahi engel olmak istiyor. Burada da en önemli gerekçe olarak salgın koşulları gösteriliyor. Ama yine bahsettiğimiz gibi özellikle Kürtçe sanat yapan sanatçılara kimi zaman gerekçe gösterilmeksizin engellemeler yapılabiliyor. Ya da şöyle bir şey de olabiliyor. Yani diğer salgın gerekçesi ya da salgın koşulları gerekçesinin yanı sıra bazı gerekçeler de öne sürülebiliyor resmi olan duyurularda ya da açıklamalarda. Bunlardan bir kısmı Türklüğü aşağılamak olabiliyor. Bunların hepsini tırnak içinde söylüyorum. Ya da Cumhurbaşkanına hakaret olabilir. Tiyatro oyunları için müstehcenlik ya da toplum ahlakına aykırılık gibi bahaneler sunulabiliyor. Bir de eylem ve etkinlik yasakları için sorduğun şey aslında ne bazı zaman dilimlerinde bir artış gösteriyor mu ya da gözlemliyor musunuz diye sorduğun soruya ilişkin de şunu söyleyebiliriz: Bazı şehirlerde kimi önemli tarihler öncesinde bu yasakların valilikler düzeyinde uygulandığını görebiliyoruz. Örnek olarak; geçen sene Nisan 2021’de, 1 Mayıs eylemleri öncesinde Kırklareli’nde, İstanbul’da, Kocaeli ve Denizli’de yasakların ilan edildiğini raporladık. Yine Nisan ayında, geçen sene, Trabzon’da Metin Lokumcu davasını kapsayan günlerde valilik yasak duyurmuştu. Ya da Mart 2021’de Mardin’in Derik ilçesi Kaymakamlığı, HDP’nin Newroz el ilanını yasakladı ve kaymakamlık bildiride bir suç unsuru olmadığını belirtti. Fakat HDP’ye kapatma davası açılmasını bu yasaklamaya gerekçe olarak gösterdi. Ya da yakın bir örnek olarak, 24 Nisan 2022’de Beşiktaş Barbaros Meydanı’nda yapılması istenen 24 Nisan anması, İstanbul Valiliği’nin tırnak içinde uygun görmemesi nedeniyle izin alamadı ve bunu da 24 Nisan Anma Platformu duyurdu. Dolayısıyla belli tarihlerde bu yasakların yükseldiğini görebiliyoruz. Belli siyasi olayların daha da fazla görünür hale geldiği noktalarda bu yasakları onlara dair yasaklar ya da onları bir şekilde çağrıştıracak yasakların daha fazla ön plana çıktığını ve fazlasıyla bizim raporladığımızı görebiliyoruz. Bu şekilde söylemek mümkün.

ZD: Tam da buradan yasak kararlarını bir bütün olarak düşündüğümüzde bir standarttan bahsetmemiz mümkün mü? Yani şöyle demek istiyorum: Yasak kararlarında bir ayrımcı tutumdan bahsedebilir miyiz?

SB: Yani yasak kararlarında bir standart olduğunu düşünmenin mümkün olmadığını söylemek isterim bu konuşmalarımız ve verdiğimiz örnekler üzerinden. Çünkü öyle olsaydı bir kentte, herhangi bir kenti Türkiye’de, belli bir ay içerisinde Gençlik ya da Kültür Sanat Festivali’nde pandemi kapsamında yasaklama getirilirken, iktidar partisinin ya da iktidar partisine yakın partilerin, teşkilatların mitinglerine ya da toplantılarına izin verilmemesi de gerekirdi. Fakat öyle olmadığını örneklerden görüyoruz. Yani şunu demek istiyorum: Bir standart olsaydı, örneğin pandemi kapsamında tüm toplantılar ya da mitingler yasaklanmış olsaydı, bir tarafta o yasak devam ederken diğer tarafta devam etmesini gözlemlemezdik. Ama böyle bir şey mümkün değildi. Bu nedenle de siyasi olarak -tırnak içinde- yararlı görünmeyen ya da -yine tırnak içinde- tehlikeli olarak adlandırılan her türlü aktivitenin bunları gerçekleştiren kişilerin, kuruluşların böyle bir yasak eşitliği kapsamına alınmadığını söylememiz mümkün. Ve bunu maalesef diyerek belirtmek isterim tekrar.

ZD: Peki çok teşekkür ederim konuk olmayı kabul ettiğiniz için.

SB: Ben çok teşekkür ederim bizi davet ettiğiniz için.

ZD: Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde Yasaksız Meydan farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.