Podcast: Yasaksız Meydan 33 – ” EnerjiSA işçileri: Ekmeğimizi alana kadar bu mücadelenin peşindeyiz”
Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin, yedi EnerjiSA işçisinin işten atılma sürecini, sonrasında başlayan mücadeleyi ve taleplerini anlatıyor.
Keskin, 7 EnerjiSA işçisinin işten atılma sürecini, sonrasında başlayan mücadeleyi ve taleplerini şöyle aktarıyor:
HER SÖZLEŞME ASGARİ ÜCRETİN ALTINDA KALDI
“Dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi ile beraber, aslında devletteyken taşeron çalışan işçi arkadaşlarımız bu taşeron çalışma koşullarını nasıl devam ettiririz diyerek işçi arkadaşlarımıza aslında kendi elleriyle sarı sendikalara üye yaparak kölelik koşullarında bu sefalet ücretlerine mahkûm bir çalışma düzeni kurdular.
İşçi arkadaşlarımız 4 tane toplu iş sözleşmesi geçirdi bugüne kadar. O dönem var olan sendikalar açısından söylüyorum; 4 toplu iş sözleşmesini bu şekilde geçirdiler. Her imzalanan sözleşme, asgari ücretin altında kalıp sonrasında asgari ücret seviyesine çekilerek arkadaşlarımız çalışmaya mahkûm pozisyona bırakıldı.
SENDİKA DEĞİŞTİRDİLER, İŞTEN ATILDILAR
Ağustos ayı içerisinde de arkadaşlarımız 4. sözleşme imzalandıktan sonra
arkadaşlarımız bu sarı sendikalardan istifa edip DİSK Enerji-Sen Sendikası’na hızlı bir şekilde üye olmaya başladılar. Hayatları boyunca, 12 yıldır sendikalı çalışan işçiler, ilk defa kendi temsilcilerini seçtiler, kendileri sandık kurdular. Sendikalarını kendileri yönetmeye başladılar. Sayısal olarak da yüzde 1’i Başkent Elektrik’e geçtikleri esnada şirket yetkilileri seçilmiş arkadaşlarımıza ‘size uygun pozisyonda iş bulamadık’ diyerek tek taraflı sözleşmelerini feshettiler.
Arkadaşlar haklarını, talep etmeyi öğrenmelerinin şirket tarafında rahatsızlık yarattığını düşünüyoruz. Bu taleplerin bilinçli bir topluluğun oluşması, çünkü eğitim çalışmalarına geçmeye başlamıştı arkadaşlarımız. Seçilmiş temsilci arkadaşlarımız 04 kodu ile tek taraflı olarak işten atıldılar.
70 GÜNDE 7 KERE GÖZALTINA ALINDILAR
Bu memlekette eyleme gittiğiniz esnada her bir yurttaş doğal olarak bir tereddüt ve
tedirginlik yaşıyor. Çünkü karşınıza çıkan güç bambaşka bir şey ve orada ne talep ettiğinize bakmadan çok sert bir şekilde müdahale ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Arkadaşlarımız açısından da aynısı geçerli. İşte dediğim gibi hayatları boyunca aslında ilk defa yaptıkları eylem Ağustos ayında yapmış oldukları eylemdi. O da sarı sendikanın ve şirketin imzaladığı toplu iş sözleşmesine karşı bir öfke açığa çıkmıştı. 2 gün süren bir şeydi ve hemen sonrasında sendika değiştirdiler. Bu aslında örgütlü olarak yaptıkları ilk süreçti. Daha öncesinde gözaltı yaşamamış herhangi bir deneyimi vs. olmamış arkadaşlarımız 70 günde 7 defa gözaltına alındılar. Her seferinde bu gibi saldırılarla karşı karşıya kalarak bunu yapıyorlar ve darp edilerek gözaltına alınıyorlar. İşte en son, ki gözaltında hakikaten çok sert bir müdahale ile karşılaştık ve birçok arkadaşımız -ben dahil olmak üzere- hepimizin vücudunda hala izler var. O günden kalma izler duruyor, hala yaralarımız tam iyileşmedi.
TALEPLERİMİZ ÇOK NET
Biz üç tane ana talep üzerinden başlamıştık mücadelemize. Atılan işçi
arkadaşlarımızın geri işe alınması. Çalışan arkadaşlarımızın üzerindeki baskı ve mobbingin kaldırılması yönünde bir talebimiz vardı. Üçüncü olarak da sendika seçme hakkı anayasal bir haktır. Buna da şirketin saygı göstermesi gerektiği yönünde 3 talep üzerinden bir mücadele ile başlamıştık.
71 gündür devam ediyor bu direnişimiz. Ne kadar sürdüreceğimiz sorusunun cevabı da
buradaki işçi arkadaşlarımızın iradesidir. Onlar ne kadar “bu direnişi devam ettireceğiz,
ekmeğimizi alana kadar bu mücadelenin peşindeyiz” dediği esnada biz de sendika olarak tabii ki yanlarındayız. Onlar direndikçe onların sesini büyütmeye onlarla birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.
SÖYLEŞİNİN TAMAMI
ZD: Merhaba, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ve Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Bugün DİSK’e bağlı Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin konuğumuz. Uygun pozisyon bulunmadığı gerekçesiyle işten atılan EnerjiSA işçilerini konuşacağız. DİSK’e bağlı Enerji-Sen’in çağrısıyla, 28 Mart’ta, Başkent Elektrik Genel Müdürlüğü önünde “Taleplerimiz karşılanmazsa EnerjiSA’nın olduğu her bölgeyi, Sabancı’ya bağlı her firmayı eylem alanına çeviririz!” diyerek barışçıl eylemlerine başladılar. Aslında tam da buradan konuyu alacağım. Öncelikle Süleyman Keskin, tekrardan hoş geldiniz.
SK: Hoş bulduk.
ZD: Sivil alanın daraldığı bugünlerde örgütlenme özgürlüğüne de ciddi bir müdahale olduğu da aşikâr, görüyoruz bunu. İşten çıkarılan işçilere gerekçe olarak gösterilen kod neydi? Biraz süreci konuşalım isterim.
SK: Dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi ile beraber, aslında devletteyken taşeron çalışan işçi arkadaşlarımız, hemen bu özelleştirmenin ardından buraları devralan devasa büyüklükte patronlar, bu taşeron çalışma koşullarını nasıl devam ettiririz diyerek işçi arkadaşlarımıza aslında kendi elleriyle sarı sendikalara üye yaparak kölelik koşullarında ücret, bu sefalet ücretlerine mahkûm bir çalışma düzeni kurdular. İşçi arkadaşlarımız 4 tane toplu iş sözleşmesi geçirdi bugüne kadarki gelen sürecin içerisinde. Ne zaman burada “ya haksızlık var” dedikleri anda, “sendikanız var, sendikanızla muhatap olacaksınız” dediler. Ve o dönemki var olan sendikalar açısından söylüyorum ve 4 tane toplu iş sözleşmesini bu şekilde geçirdiler. Her imzalanan sözleşme, dediğim gibi asgari ücretin altında kalıp yapılan sözleşmelerde, sonrasında asgari ücret seviyesine çekilerek arkadaşlarımız çalışmaya mahkûm pozisyona bırakıldı. Yaklaşık, Ağustos ayı içerisinde de arkadaşlarımız, 4. sözleşme imzalandıktan sonra arkadaşlarımız bu sarı sendikalardan istifa edip DİSK Enerji-Sen Sendikası’na hızlı bir şekilde üye olmaya başladılar. Hayatları boyunca, 12 yıldır sendikalı çalışan işçiler, ilk defa kendi temsilcilerini seçtiler, kendileri sandık kurdular. Sendikalarını kendileri yönetmeye başladıkları esnada sayısal olarak da %1’i Başkent Elektrik’te geçtikleri esnada da dönüp şirket yetkilileri tarafından sandıklardan seçilmiş arkadaşlarımıza size uygun pozisyonda iş bulamadık diyerek tek taraflı sözleşmelerini fes ettiler. Ancak biz şeyi iyi biliyoruz. Yani size uygun pozisyon yok dedikleri arkadaşlarımız en son Mehmet Ali Çinder işten çıkmadan önce 72 saat 1 ay içerisinde mesai yapmış, işi yoğunluğundan kaynaklı olarak. Dediğim gibi arkadaşlarımız her türlü felaket yaşandığında Isparta’da, Bozkurt’ta, Zonguldak’ta aktif görev almışlar ve oralarda haftalarca süren yoğun çalışmalarda evlerine dahi gitmeden gece gündüz çalışmış etmiş arkadaşlarımız. Hepsi de personel olarak da, çalışma koşulları olarak da bakıldığında Sabancı’dan da daha eski bulundukları alanda her türlü yeterlilik belgeleri olan arkadaşlarımız. Ama dediğim gibi temel gerekçesi arkadaşlar haklarını öğrendikçe, talep etmeyi öğrendikleri esnada şirket tarafından rahatsızlık yarattığını düşünüyoruz. Bu taleplerin bilinçli bir topluluğun oluşması, çünkü eğitim çalışmalarına geçmeye başlamıştı arkadaşlarımız. Seçilmiş temsilci arkadaşlarımız 04 kodu ile tek taraflı olarak işten atıldılar.
ZD: Peki şöyle diyebilir miyiz o zaman: Son yıllarda sıklıkla duyduğumuz sendikaya üye olduğu için işten çıkarılan işçilerle aynı kaderi paylaştıklarını söyleyebilir miyiz? Yani bir makbul sendika olmama hali de var mı?
SK: Buradaki biraz şöyle bir şey. 12 yıldır zaten bir sendikal gelenek vardı. Türkiye’de aslında şunu söyleyebiliriz: Nerede sıfırdan bir örgütlenme çalışması yürütüyorsanız, patronlar asla hiçbir yerde sendika istemezler. Bu çok açık, net. Hiçbir sendikaya tahammülleri yoktur. Ama 12 yıldır devletten kalma bir gelenek olduğu için burada sendikalı çalışma geleneği, o yüzden de dönüp burada da aslında bir sendika tercihinde bulununca işverenler… Ama dediğim gibi tercihini kullanırken sarı sendikadan yana kullandılar. Bunun karşılığı olarak da arkadaşlarımız emekten yana, mücadeleci bir sendikayı seçtikleri esnada doğal olarak sermaye tarafından bu ciddi anlamda bir rahatsızlık uyandırdı. Bütün arkadaşlarımız dediğim gibi 7 üyemiz işten atılarak geride kalan binlerce arkadaşımıza aslında bir korku ve gözdağı verilmek isteniyor. Çünkü sendika değiştirme, sendika seçme hakkınızı dahi biz veririz diyorlar, Türkçesi bu. Hangi sendikaya üye olacağınıza dahi biz karar veririz diyorlar. Bizim çizdiğimiz sınırlar ve çerçeveler içerisinde hareket edecekseniz edersiniz, etmeyen de ceketini alır gider diye bu kadar açık, net bir şekilde ifade ediyorlar.
ZD: Aslında biraz bahsettiniz ama ben biraz daha açalım istiyorum. Örgütlenme ile birlikte eylemliliğe giden de bir yol, bir süreç başlıyor. İşçilerin ilk defa eylem yapmak gibi bir durumla karşı karşıya kaldılar mı? O durumda o süreçte kaygıları var mıydı? Varsa nelerdi?
SK: Yani şu: ben yıllardır bu sendikada görev yapıyorum. Yıllardır dediğim gibi çeşitli eylemlerde bulunuyorsunuz. Bu memlekette eyleme gittiğiniz esnada her bir yurttaş doğal olarak bir tereddüt ve tedirginlik yaşıyor. Çünkü karşınızda ciddi anlamda çıkan güç bambaşka bir şey ve orada ne talep ettiğinize bakmadan çok sert bir şekilde müdahale ile karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Arkadaşlarımız açısından da aynısı geçerli. İşte dediğim gibi hayatları boyunca aslında ilk defa yaptıkları eylem Ağustos ayında yapmış oldukları eylemdi. O da sarı sendikanın ve şirketin imzaladığı toplu sözleşmesine karşı bir öfke açığa çıkmıştı. 2 günlük süren bir şeydi ve hemen sonrasında sendika değiştirdiler. Bu ilk aslında örgütlü olarak yaptıkları da yani ilk süreçti. Daha öncesinde gözaltı yaşamamış herhangi bir deneyimi vs. olmamış arkadaşlarımız 70 günde 7 defa gözaltına alındılar. Her seferinde bu gibi saldırılarla karşı karşıya kalarak bunu yapıyorlar ve darp edilerek gözaltına alınıyorlar. İşte en sonki göz altında hakikaten çok sert bir müdahale ile karşılaştık ve birçok arkadaşımız -ben dahil olmak üzere- hepimizin vücudunda hala izler var. O günden kalma izler duruyor, hala yaralarımız tam iyileşmedi.
ZD: Peki, tam da buradan bir şey sormak isterim izninizle. Polis müdahale ederken hangi gerekçeleri sunuyordu?
SK: Gerekçesi şu: Diyor ki kaymakamlık tarafından sokakta açıklama yapmanız yasaklanmıştır. O gerekçe ile gidip size uygun gösterilen alanlarda kendinizi ifade edebilirsiniz diyor. Bu gerekçeyle de aslında orada 15 gündür daha öncesinde, 15 gündür yapmış olduğumuz eylemler, barışçıl eylemler, oturup günde 2 saat “işimizi ekmeğimizi istiyoruz” dediğimiz, işçi arkadaşlarımızın kendilerini ifade ettikleri, kimseye hakaret etmedikleri, kimseyle karşı karşıya gelmedikleri, hatta oturduğumuz alanın temizliğine kadar dikkat ettiğimiz bir günde 2 saatlik oturma eylemleri süreci yürütüyorduk. Sonrasında bir gün geldiler dediler ki -tam da eyleme başlarken, 2 dakika geçti- dediler ki, “Kaymakam tarafından tebligat var bu sokak yasaklandı.” dediler. Yasağın olduğunu tebliğ ettikten sonra biz orada iki defa daha basın açıklaması yaptık, polisler eşliğinde yaptık bu açıklamayı da. Onlarla beraber karşılıklı görüşerek basın açıklaması yapma talebimizi yükselterek. 2 defa o alan da bize açıldı. Onu da söyleyeyim. Ama sonrasında da dönüp “Burada basın açıklaması yapılamaz.” dendi, “2911’e aykırıdır.” dendi. Biz de kendilerine, “yasaksa madem sizinle beraber… Siz de bu suça ortaksınız 2 defa sizinle beraber biz bu açıklamayı yaptık” dedik. O iş ayrı, karıştırmayalım diyerekten her gittiğimizde gözaltıyla karşı karşıya kalıyoruz.
ZD: Kaymakamlık size özel yasak çıkardı. Bu yasak sizin onlara yaptığımız bildirim başvurusu ile mi geldi yoksa bu yasağı polis müdahalesi esnasında gerekçe olarak gösterince mi öğrendiniz?
SK: Polis müdahalesi esnasında biz öğrendik bu gerekçeyi. Kendilerine şunu ifade ettik: Hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, hem uluslararası yasalarda kişilerin kendini özgürce ifade edebilme hakkı vardır. Bu dediğiniz gibi güvence altına alınmıştır. Kaymakamın yasağı da bu konuda hükümsüzdür. Biz tam açıklama esnasındayken, orada yaptığımız açıklamanın da 17. Günü, Sabancı Holding’in önünde 17. gününde bize bu yasak kararı tebliğ edildi. Düne kadar biz burada bu açıklamaları yaptığımızda herhangi bir sorun yoktu. Kimseye de zarar da vermedik, kimseye herhangi bir şekilde darp da etmedik, kötü sözler söylemedik. Gerekçesi nedir diye sorduğumuzda, Kaymakamlık böyle uygun görmüş ve bize de düşen bu kararı uygulamaktır, diyerekten gözaltılarına başladılar. Her gittiğimiz de orada tekrar gözaltına alınıyoruz.
ZD: İşçilerin talepleri ve talepleri ile birlikte bu süreci daha ne kadar sürdürmeyi planlıyorsunuz?
SK: Birincisi şu: Biz üç tane ana talep üzerinden başlamıştık mücadelemize. İşçi arkadaşlarımızın, atılan işçi arkadaşlarımızın geri işe alınması. İçerideki arkadaşlarımızın, çalışan arkadaşlarımızın üzerindeki baskı ve mobbingin kaldırılması yönünde bir talebimiz vardı. Üçüncü olarak da sendika seçme hakkı anayasal bir haktır. Buna da şirketin saygı göstermesi gerektiği yönünde 3 talep üzerinden bir mücadele ile başlamıştık. Gelinen noktada bugün 71. günümüz galiba. Artık gün sayısı ilerledikçe akılda tutmak zor oluyor biraz belki…
ZD: Evet bizdeki verilere göre de öyle.
SK: 71 gündür devam ediyor bu direnişimiz. Ne kadar sürdüreceğimiz sorusunun cevabı da buradaki işçi arkadaşlarımızın iradesidir. Onlar ne kadar “bu direnişi devam ettireceğiz, biz bu ekmeğimizi alana kadar bu mücadelenin peşindeyiz” dediği esnada biz de sendika olarak tabii ki yanlarındayız. Onlar direndikçe onların sesini büyütmeye onlarla beraber mücadele etmeye devam edeceğiz.
ZD: Peki bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.