Podcast: Yasaksız Meydan 35 – “Fetihtepeliler anlatıyor: Rant değil hukuksal güvence istiyoruz”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan’da bu hafta Okmeydanı Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneği Başkan Yardımcısı Rüstem Karakuş Fetihtepe Mahallesi’nde kentsel dönüşüme karşı yapılan protestoları anlatıyor.
Karakuş, mahallelinin medyaya yansımadan önceki sürecini şöyle aktarıyor:
“Aşağı yukarı 12 yıldır Okmeydanı’nda bir kentsel dönüşüm uygulaması yapılmak isteniyor. Şu anda süreç bu belediye tarafından yönetiliyor. Bu güne kadar herkese, insanlara “dairenize daire dükkanınıza dükkan vereceğiz, kimseyi borçlandırmayacağız. Rızayla dönüşüm yapacağız” diye geldiler. Bu vaatlerde bulundular. İnsanlar buna inanmamakla beraber böyle bir beklenti içerisindeydiler. Ama 2020 yılının Temmuz ayında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Sayın Murat Kurum bölgeye gelip büyük bir toplantı yaptı. Bütün bölge halkını çağırdı. Orada yaptığı açıklamalarda daha orada büyük bir tepkiyle karşılaştı. Çünkü daha önce söylendiği gibi dairenize daire dükkanınıza dükkan bedava uygulamasından insanların ömür boyu borçlandırdıkları, kendi bulundukları yerlerden kiracı konumuna düştükleri yeni bir uygulamayla karşılaşmışlardı. Bunun yarattığı bir şokla söz konusu dönüşüm uygulamasına karşı çıkmaya başladılar. (…) Buna karşı mahalle halkı ve kısa zamanda örgütler ile Okmeydanı Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneği olarak oradaki ada sakinlerimize ayrı bir dernek kurduk. Bu dernek aracılığıyla bizlerin de yardımlarıyla orada çalışmalar yaptık. Her hafta yürüyüşler yapılıyordu, toplantılar yapılıyordu. Bu şekilde mücadele ederken hala dönüşüm konusunda insanlar rıza göstermediler. Böyle olunca da Beyoğlu Belediyesi insanlara tebligatlar göndermeye başladı, evlerinden çıkarmaya zorladı, ama bu da kabul edilmedi. En son bu tebligatlardan sonra sözlü olarak elektriğinizi, suyunuzu, doğalgazını keseceğiz şeklinde açıklama da yapıldı. Ama bunun bir blöf olduğu zannedildi. Dolayısıyla kimse önlem almamıştı. Birdenbire, 7 Haziran sabah zannediyorum, çevik kuvvet eşliğinde büyük bir ordu ile mahalleye baskın yaptılar ve elektrik, su, doğalgazlar kesilmeye başlandı. Biz Çevre Koruma Derneği olarak bunun haberini alır almaz bölgeye gittik. Bölgede sessizce bu işlem yapılırken, biz dernek üyeleri oradaki halkla birlikte daha 4. evdeyken bir direniş koyduk. Buna karşı omuz omuza kol kola girerek orada zorla elektrik ve su kesme uygulamasına karşı mücadele ettik. Saatlerce yapılan bu direniş sonraki günlerde benzer biçimde devam etti ve bir gün de yapmayı düşündükleri kesintiyi 3 günde ancak yapmaya başladılar.”
Rüstem Karakuş kamuoyundan aldıkları tepkileri anlatıyor:
“Olumlu tepkiler alıyoruz. Çünkü bu 6306 sayılı yasa ilk çıktığı zaman zaten toplumsal muhalefetin büyük bir tepkisiyle karşılaşmıştı. Buna gösterilen tepki sonucu ve açılan davalar sonucu Anayasa Mahkemesi, bu açıkça zorbalık yasası olan bu yasanın birçok maddesini iptal etmişti. Ama geriye kalan maddelerde şu an bu zorbalık yasası uygulanıyor. Dolayısıyla bu direniş bu zorbalık yasasına karşı bir direniştir. Bütün Türkiye’de benzer uygulamayla karşılaşan, karşılaşacak olan herkes bu direnişten dolayı mutlu ve destekliyor. Böyle bir şey olduğunu hissediyoruz. Çünkü arayan soranlardan bunu anlıyoruz.”
Talepleri yerine getirilene kadar mücadele etmeye devam edeceklerini söyleyen Karakuş, taleplerini aktarıyor:
“Vazgeçilmez olan 3-4 talebimiz var. Bu talepler üzerinde anlaşma olursa elbette ki direnişe gerek yok. Ama bu taleplerimiz yerine getirilmezse, buna karşı insanlar direnmeye kararlı gibi gözüküyorlar. Bunların en vazgeçilmesi muvafakatname gibi tek taraflı bir belge yerine karşılıklı sözleşmenin olduğu belge istiyoruz. Yani yetkililerin de imzasının olduğu bir belge istiyoruz. Bu da sözleşme ile olur, birisi bu. Belediye başkanı orada burada büyük vaatlerde bulunuyor. Verdiği sözleri sözleşmeye geçirirse oradaki hak sahipleri bunu kabul ederler, etmese de direnmeye devam edecekler. Bir başka şey; bölgede bir tür kaçak yapılaşmayla apartmanlara dönüşmüş durumda. Çoğu mühendislik hizmeti almış yapılar olmakla beraber kendi arsası üzerine, tapulu arsası üzerine herhangi bir kaçak yapı yapmayan insanlar adeta cezalandırılıyor. Ya da bir gecekondusu olan büyük arsası olan insanlara hiçbir şey verilmiyor, borçlandırılıyor. Bunların çoğu fakir fukara insanlar. Bu insanlar bu borçların altında ezilecekleri için kendi haklarını, ileride muhtemelen satacaklar ve evsiz barksız kalmış olacaklar. Bunlara çözüm üretilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Böyle durumda olan insanların durumun iyileştirilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Bu yapılırsa pekâlâ kabul edilebilir bir dönüşüm olur. Bir başka şey; kira yardımı yapılıyor. Önceleri tapusuz olanlara 1050 lira, tapulu olanlara 1500 lira veriliyordu. Bu direnişten sonra tapusuz olanlara 1300, tapulu olanlara 1950 lira kira yardımı yapıldı. Ama bu şartlarda, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullarda bu kira yardımları yetersizdir. Buralar 4-5 yılda yapılmayacak gibi geliyor. Bu süre içerisinde, bu kira yardımlarıyla kendi tuttukları yerin kirasını ödeyemeyecek çok sayıda insan vardır. Kira yardımlarının artırılmasını istiyoruz. Bugün Okmeydanı’nda 5000 liradan aşağıya, en basit daire 5000 liradan aşağı değil. Oysa şu son direnişten sonra yapılan 1950 lira bile buna yetmiyor. Bunun artırılmasını istiyor insanlar. Bunları kabul edilirse pekala anlaşılabilir bir şeydir. İstediğimiz şey çok şey değildir. Rant istemiyoruz, fazla bir şey istemiyoruz. Sadece güvence istiyoruz. Hukuksal güvence istiyoruz.”
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga ortaklığında Yasaksız Meydan, barışçıl toplantı ve gösteri hakkı engellenen ve seslerini kamuoyuna duyurmak isteyenlerin platformu olmaya devam ediyor. Eğer siz de toplantı ve gösteri hakkınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız ya da barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair söylemek istedikleriniz varsa, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Yasaksız Meydan ekibine esithaklar@gmail.com adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan ulaşabilirsiniz.
SÖYLEŞİNİN TAMAMI
ZD: Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan başlıyor. Ben Zeynep Duygu Ağbayır. Bugünkü konuğumuz Okmeydanı Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneği Başkan Yardımcısı Rüstem Karakuş. Hoş geldiniz.
RK: Hoş bulduk.
ZD: Beyoğlu Belediyesi’nin Fetihtepe Mahallesi’nde gerçekleştirmeyi planladığı kentsel dönüşüm çalışmalarına mahalle sakinleri 7 Haziran’da elektrik, su ve gaz kesintisi yapılması üzerine protestolara başladılar. Bu süreçte çok sayıda polis ve çevik kuvvet ekibi sevk ediliyor. Bunu basından da yansıdığı kadarını görebildik. Mahalleli de bina kapılarının önünde bekleyip “zorla dönüşüm istemiyoruz” sloganları atılıyor. 30 Haziran itibariyle de bütün itirazlara, protestolara rağmen altyapı hizmetleri kesilmeye devam etti. Ve tabii eylemler de. Şuradan başlamak isterim. Mahalledeki protestolar yoğun olarak 7 Haziran’da medyaya yansıdı. O güne kadarki süreçte neler yaşandı, bunu konuşalım isterim başlangıçta.
RK: Aşağı yukarı 12 yıldır Okmeydanı’nda bir kentsel dönüşüm uygulaması yapılmak isteniyor. AKP’nin yönettiği Beyoğlu Belediyesi tarafından ağırlıkla. Daha önce Büyükşehir Belediyesi Beyoğlu Belediyesi ile birlikte yapıyorlardı. Sonra Büyükşehir Belediyesi muhalefet tarafından alınınca Çevre Şehircilik Bakanlığı yetkiyi Beyoğlu Belediyesi’ne verdi. Şu anda süreç bu belediye tarafından yönetiliyor. Bu güne kadar herkese, insanlara “dairenize daire dükkanınıza dükkan vereceğiz, kimseyi borçlandırmayacağız. Rızayla dönüşüm yapacağız” diye geldiler. Bu vaatlerde bulundular. İnsanlar buna inanmamakla beraber böyle bir beklenti içerisindeydiler. Ama 2020 yılının Temmuz ayında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Sayın Murat Kurum bölgeye gelip büyük bir toplantı yaptı. Bütün bölge halkını çağırdı. Orada yaptığı açıklamalarda daha orada büyük bir tepkiyle karşılaştı. Çünkü daha önce söylendiği gibi dairenize daire dükkanınıza dükkan bedava uygulamasından insanların ömür boyu borçlandırdıkları, kendi bulundukları yerlerden kiracı konumuna düştükleri yeni bir uygulamayla karşılaşmışlardı. Bunun yarattığı bir şokla söz konusu dönüşüm uygulamasına karşı çıkmaya başladılar. O günden itibaren bu dönüşümü 3550 Ada’da uygulamaya çalıştılar ama bu konuda başarılı olamadılar. İnsanları ikna odalarına çağırdılar. Oradaki bakkalları, dükkanları kapattılar, kiracılara baskı yapıp çıkmalarını zorladılar, mahalleyi yaşanmaz hale getirdiler. Ama bütün bunlara rağmen yüzde 70’den fazla insanın AK Parti Belediyesine oy verdiği bir yerde rıza alınmadı. Yani rızayla dönüşüm yapacağız demelerine rağmen kimse rıza göstermedi, rızayla dönüşüm yapacağız demelerine rağmen aynı zamanda bu rızadan çok baskıyla dönüşüm yapma anlamına geliyordu. Buna karşı mahalle halkı ve kısa zamanda örgütler ile Okmeydanı Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneği olarak da; oradaki ada sakinlerimiz çok sayıda üyemiz var. Onlara ayrı bir dernek kurduk. Doğrudan kendi mücadelelerini sürdürmeleri daha gerçekçi olur diye. Bu dernek aracılığıyla bizlerin de yardımlarıyla orada çalışmalar yaptık. Her hafta yürüyüşler yapılıyordu, toplantılar yapılıyordu. Bu şekilde mücadele ederken hala dönüşüm konusunda insanlar rıza göstermediler. Böyle olunca da Beyoğlu Belediyesi insanlara tebligatlar göndermeye başladı, evlerinden çıkarmaya zorladı, ama bu da kabul edilmedi. En son bu tebligatlardan sonra sözlü olarak elektriğinizi, suyunuzu, doğalgazını keseceğiz şeklinde açıklama da yapıldı. Ama bunun bir blöf olduğu zannedildi. Dolayısıyla kimse önlem almamıştı. Birdenbire, 7 Haziran sabah zannediyorum, çevik kuvvet eşliğinde büyük bir ordu ile sanki mahalleye baskın yaptılar ve elektrik, su, doğalgazlar kesilmeye başlandı. Biz Çevre Koruma Derneği olarak bunun haberini alır almaz bölgeye gittik. Bölgede sessizce bu işlemi yapılırken, biz dernek üyeleri oradaki halkla birlikte daha 4. evdeyken bir direniş koyduk. Buna karşı omuz omuza kol kola girerek orada zorla elektrik ve su kesme uygulamasına karşı mücadele ettik. Saatlerce yapılan bu direniş sonraki günlerde benzer biçimde devam etti ve bir gün de yapmayı düşündükleri kesintiyi 3 günde ancak yapmaya başladılar.
ZD: Peki Rüstem Bey aslında zaten soracağım. Daha önce de bahsettiniz, biraz değindiniz ama bu süreci, bu kararı nasıl aldınız, o sokağa çıkma kararını? Bir araya gelerek alınan bir karar mıydı yoksa daha spontane mi gelişti?
RK: Şimdi şöyle öncesinde sokağa çıkıyorduk, yani her hafta yürüyüşlerimiz oluyordu. 3550 Ada’da bu rızayla dönüşüm yapacağız deyip zorla yaptıkları dönüşüm uygulamasına karşı ve o tek taraflı muvafakatname uygulamasına karşı. Çünkü bir muvafakatname imzalatılıyor insanlara. Bu tek taraflı, karşı tarafın bunda bir imzası yok. Bu muvafakatname ile insanların adeta eli kolu bağlanıyor ve ilerde herhangi bir söz söyleme hakları olmuyor. Dolayısıyla da bunun yerine çift taraflı sözleşme istiyordu insanlar. Dönüşümün zorla değil işte orada fiili durumlar yaratılarak zorla yapılmasını değil rızayla yapılmasını istiyorlardı. Bütün bunların olması için taleplerinin yerine getirmesi için adadaki insanlar her hafta yürüyüş yapıyorlardı, toplanıyorlardı, seslerini çıkarıyorlardı. Ama bu zorla elektrik, su kesme olayından sonra bu yürüyüşler her gün olmaya başladı. Yani öncesi var bunun. Bu olaydan sonra her gün yürüyüşler var. Her akşam şu anda orada toplanıyor insanlar, bu durumu protesto ediyorlar. Bu zorla dönüşüm uygulamasını, zorbalıkla yapılan bu uygulamayı protesto ediyorlar. 6306 sayılı yasanın işte böyle hukuka dayalı olmayan, zorla uygulama yapan bu yönüne karşı orada bir direniş sergileniyor şu anda.
ZD: Şunu sormak istiyorum tam da buradan, protestolardan bahsederken. Protesto sırasında polis müdahalesine de maruz kaldınız. Bu önceki sık sık yürüyüş yapılıyordu zaten, dediğiniz süreçte de bu müdahale söz konusu muydu? Müdahale etme gerekçelerini size söylüyorlar mıydı?
RK: Şimdi şöyle: Bu yürüyüşler başladığı zaman, ilk zamanlar geldiler. Biz akşamları yürüyorduk, müdahale ettiler. Yani bu yasal değil vs. ama orada yani fiili yaratılmış bir durum var. İnsanların hakları ellerinden alıyor, evleri ellerinden alınıyor. Büyük bir zorbalıkla karşı karşıyalar. Dolayısıyla onun yarattığı meşruiyet ile “seslerimizi çıkarmak zorundayız” diyerek buna karşı direndiler. İlk zamanlar bu engellenmeye çalışıldı ama sonraki zamanlarda artık polis de bu yürüyüşleri… Çünkü meşruiyeti vardı bunun. Bunun da farkına vardıkları için, oradaki insanlara hak verdikleri için sadece izlemekle yetiniyorlardı. İşte bu son elektrik, su, doğalgaz kesme olayından sonra da yürüyüşler yapılmaya başlandı. Buna bir müdahale olmadı. Ama tabii o elektrik, su kesme olayında karşı koyan, direnen, evin kapısını tutup orada bunu yaptırmamaya çalışan çok sayıda insan gözaltına alındı, bırakıldı. Ertesi gün de devam etti. Onun için de şu ana kadar yürüyüşlere katıldığımız için bir gözaltı olmadı. Çünkü orada açıkça bir haklılık var, bir meşruiyet var. Yani bu, dünyanın herhangi bir yerinde, medeni herhangi bir ülkesinde görülmeyen gayrimeşru bir durum. İnsanların elektriği, suyu, doğalgazı kesiliyor. İnsanlar orada kendilerine bir çözüm üretilmeden, bir yer gösterilmeden başka bir çözüm yolu bulunmadan mağdur ediliyorlar. Dolayısıyla buna karşı yürümek, buna karşı ses çıkarmak demokratik hak kullanmaktır. İnsanlar bunu yapıyorlar. Şu ana kadar zaman zaman bundan rahatsız olduklarını söylüyorlar. Yürüyüş yapmayın falan filan diye haber gönderiyor belediye başkanı. Ama burada ona rağmen mahalle halkı sesini çıkarmak için yürüyor, çeşitli etkinlikler yapıyor. Bazen film gösterimi, bazen skeçler, bazen forumlar vesaire yapıyor. Kendilerine yapılan bu haksızlığı kamuoyuna duyurmak için her türlü mücadeleyi veriyorlar.
ZD: Kamuoyundan nasıl tepkiler alıyor mahalle halkı?
RK: Valla olumlu tepkiler alıyoruz. Çünkü bu 6306 sayılı yasa ilk çıktığı zaman zaten toplumsal muhalefetin büyük bir tepkisiyle karşılaşmıştı. Buna gösterilen tepki sonucu ve açılan davalar sonucu Anayasa Mahkemesi, bu açıkça zorbalık yasası olan bu yasanın birçok maddesini iptal etmişti. Ama geriye kalan maddeler de şu an bu zorbalık yasası uygulanıyor. Dolayısıyla bu direniş bu zorbalık yasasına karşı bir direniştir. Bütün Türkiye’de benzer uygulamayla karşılaşan, karşılaşacak olan herkes bu direnişten dolayı mutlu ve destekliyor. Böyle bir şey olduğunu hissediyoruz. Çünkü arayan soranlardan bunu anlıyoruz.
ZD: Son olarak şunu sormak istiyorum, bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?
RK: Kentsel dönüşümün sosyal, halkçı ve kamucu bir anlayışla yapılmasından yanayız. Bu süreçlerin şeffaf işletilmesinden yanayız. Kâr amaçlı dönüşüm olmamalı diyoruz. Devlet, hele bu işleri devlet yapıyorsa, devletin mutlaka bu konuyla ilgili kârı devre dışı bırakması, maliyetini, sosyal konutlar yaparak insanları evlerini sağlamlaştırması, insanların ev sahibi olmasını sağlaması gerekirken daha çok bu işin rant amacıyla yapıldığı gibi bir durum söz konusu. Bundan dolayı da bugüne kadar kentsel dönüşüm süreçleri ilerlemiyor. Bunun ilerleyebilmesi, amaç depreme dayanıklı konutlar yapmaksa, ilerleyebilmesinin tek yolu devletin kârı devre dışı bırakması, sosyal kamucu bir anlayışla dönüşüm yapması ya da vatandaşlara kendi yerlerini kendileri dönüştürecekleri ucuz krediler temin ederek kolaylık sağlaması gerekir. Bu olmadığı sürece buna karşı 6306 sayı bir zorbalık yasasıyla dönüşüm yapmak -belki yapılabilir bir şeydir ama- insanların rıza göstermediği diye bir şey olur. Kâr amacıyla yapılan dönüşümler insanların kendi yerlerinde kaldıkları bir dönüşüm değil. Ödeyemedikleri borçlar nedeniyle şehir dışına itildikleri, şehir merkezlerinin soylulaştırıldığı bir dönüşüm olur. O da hiç kimse için faydalı olmaz diye düşünüyoruz. Depreme dayanıklı konutlar yapılması, kentsel dönüşüm yapılabilmesi için bu bugüne kadarki uygulamalardan vazgeçilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Okmeydanı’nda yapılan direniş aynı zamanda nasıl bir kentsel dönüşüm yapılmamalı ya da nasıl bir kentsel dönüşüm yapılmalı konusunda uyarıcı bir nitelik arz etmektedir. Yani biz haklarımızı alıncaya kadar taleplerimiz var. Bu taleplerimizi yetkililere sunduk. Bunların vazgeçilmez 3-4 tanesi kaldı. Vazgeçilmez olan 3-4 talebimiz var. Bu talepler üzerinde anlaşma olursa elbette ki direnişe gerek yok. Ama bu taleplerimiz yerine getirilmezse, buna karşı insanlar direnmeye kararlı gibi gözüküyorlar. Bunların en vazgeçilmesi muvafakatname gibi tek taraflı bir belge yerine karşılıklı sözleşmenin olduğu belge istiyoruz. Yani yetkililerin de imzasının olduğu bir belge istiyoruz. Bu da sözleşme ile olur, birisi bu. Belediye başkanı orada burada büyük vaatlerde bulunuyor. “Burada aslında çok sosyal bir dönüşüm yapıyoruz, insanları çok borçlandırmıyoruz, böyle bir şey hiçbir yerde yapılmamıştır” diyor. İşte bu dile getirdiği söz, verdiği sözleri sözleşmeye geçirirse vatandaşlar oradaki hak sahipleri bunu kabul ederler, etmese de direnmeye devam edecekler. Bir başka şey; bölgede bir tür kaçak yapılaşmayla orası apartmanlara dönüşmüş durumda. Gerçi çoğu mühendislik hizmeti almış yapılar olmakla beraber kendi arsası üzerine, tapulu arsası üzerine herhangi bir kaçak yapı yapmayan insanlar adeta cezalandırılıyor. Ya da bir gecekondusu olan büyük arsası olan insanlara hiçbir şey verilmiyor, borçlandırılıyor. Bunların çoğu fakir fukara insanlar. Bu insanlar bu borçların altında ezilecekleri için kendi haklarını, ileride muhtemelen satacaklar ve evsiz barksız kalmış olacaklar. Bunlara çözüm üretilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Böyle durumda olan insanların durumun iyileştirilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Bu yapılırsa pekâlâ kabul edilebilir bir dönüşüm olur. Bir başka şey; kira yardımı yapılıyor. Önceleri tapusuz olanlara 1050 lira, tapulu olanlara 1500 lira veriliyordu. Bu direnişten sonra tapusuz olanlara 1300, tapulu olanlara 1950 lira kira yardımı yapıldı. Ama bu şartlarda, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullarda bu kira yardımları yetersizdir. Buralar 4-5 yılda yapılmayacak gibi geliyor. Bu süre içerisinde, bu kira yardımlarıyla kendi tuttukları yerin kirasını ödeyemeyecek çok sayıda insan vardır. Kira yardımlarının artırılmasını istiyoruz. Bugün Okmeydanı’nda 5000 liradan aşağıya, en basit daire 5000 liradan aşağı değil. Oysa şu son direnişten sonra yapılan 1950 lira bile buna yetmiyor. Bunun artırılmasını istiyor insanlar. Bunları kabul edilirse pekala anlaşılabilir bir şeydir. İstediğimiz şey çok şey değildir. Rant istemiyoruz. Fazla bir şey istemiyoruz. Sadece güven istiyor, güvence istiyoruz. Hukuksal güvence istiyoruz. Bir de anlattığım gibi bu kira yardımlarının artırılmasını istiyoruz. Belediye başkanı söz verdiği şeylerin altına imza atarsa, sözleşmeye imza atarsa, onu sözleşmeye geçip imza atarsa pekala kabul edilir bir şeydir bu ama bunu yapmazsa mahalle halkı direnecek. Bunu gösteriyor şu andaki mücadele.
ZD: Peki, bize katıldığınız için çok teşekkür ederiz.
RK: Teşekkür ederim, iyi çalışmalar. Eşit Haklar için İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliği ile Yasaksız Meydan, farklı konu ve konuklarla iki haftada bir cuma günü sizlerle olmaya devam edecek. Şimdilik hoşça kalın.