Tarih Vakfı ve Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) ortaklığında Avrupa Birliği’nin mali desteğiyle yürütülen “Türkiye’de Eğitim Sisteminde Eşitliğin İzlenmesi” adlı proje kapsamında hazırlanan, “Türkiye Eğitim Sisteminde Renk, Etnik Köken, Dil, Din ve İnanç Temelli Ayrımcılık” raporu kamuoyuyla paylaşıldı.
Türkiye’de Formel Eğitim Sisteminde Eşitliğin İzlenmesi için Sivil Toplumun Mobilize Edilmesi (Eğitimde Eşitliğin İzlenmesi) adlı projenin alan araştırması ve izleme ağı bileşenlerinin derlediği verilere dayanılarak hazırlanan rapor, 2014-2015 Eğitim ve Öğretim Yılında Türkiye’de resmi eğitim sisteminde renk, etnik köken, dil, din ve inanç temelli ne tür ayrımcılıkların var olduğunu ortaya koydu. Eğitimde Eşitliğin İzlenmesi Projesi Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) ile Tarih Vakfı ortaklığında, Avrupa Birliği’nin mali desteğiyle 1 Mart 2014’ten bu güne yürütülen projenin sonuçları yakın zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’na sunulacak.
30 Eylül 2015 Çarşamba günü Türkiye “Milli” Eğitim Sisteminde “Gayri Milliler” adı altında düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna sunulan rapor kapsamında incelenen konular arasında öne çıkan bazı başlıklar şöyle;
Türk “Milli” Eğitiminin Amacı
Milli Eğitim Temel Kanunu’nda Türk milli eğitiminin temel ilkeleri sıralanırken, milli eğitim hizmetinin Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlendiği belirtiliyor. Anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nda ülkedeki çoğulculuğa, farklılıklara ve barışa herhangi bir referans yapılmazken, aksine defalarca Türklük vurgusu yapılıyor; Atatürk milliyetçiliğine bağlılık temel bir amaç olarak düzenleniyor. Nitekim müfredat, ders programları ve ders kitaplarının içeriği de kanunda belirlenen amaca göre düzenleniyor. Son yıllarda müfredatta, ders kitaplarında ve etkinliklerde dini referansların arttığı dikkat çekerken, “Türk İslam” sentezi ideolojisinin yeniden kurgulanarak öğrencilere empoze edildiği gözlemleniyor. Eğitim-Sen’in 2014-2015 öğretim yılı ile ilgili raporuna göre eğitimde 4+4+4 sistemine geçilmesiyle beraber “dindar” ve “itaatkâr” bir nesil yetiştirmek hedeflendi, okulların önemli bir kısmının imam hatip lisesi ve ortaokuluna çevirmek konusunda önemli adımlar atıldı. Aynı rapora göre felsefe, bilim, sanat ve beden eğitimi derslerinin saat sayısı azalırken, dini içerikli derslerin sayısında artış görüldü.
Anadilde eğitim yoluyla anadilin öğrenilmesi
Anadilini eğitim sistemi dâhilinde öğrenmenin, daha önemlisi anadilinde eğitim görmenin, devletin resmi dilinden başka bir dili anadilleri olarak tanımlayan toplulukların dillerini korumalarının en önemli aracı olduğu söylenebilir. Bunun için günümüzde Türkiye’de de yok olmaya yüz tutmuş veya konuşan sayısı azalan dilleri anadilleri olarak kabul eden topluluklar başta olmak üzere pek çok topluluk, anadillerinin resmi eğitim sistemi içinde çocuklara öğretilmesini talep ediyor.
Katılımcılıktan uzak planlama ve uygulama
Öncelikle Yaşayan Diller ve Lehçeler seçmeli dil derslerinin müfredata alınması, uygulama ve planlaması sırasında, dili konuşan grupların temsilcileriyle herhangi bir istişare yapılmamıştır. Dolayısıyla bu dersler katılımcılıktan uzak bir şekilde geliştirilmiştir.
Seçmeli bir dersin açılması için en az 10 öğrencinin o dersi seçmiş olması şartı, söz konusu dersin açılmasını zorlaştırıyor
Diğer seçmeli derslerde olduğu gibi, seçmeli derslerden birinin bir okulda açılabilmesi için en az 10 öğrencinin dersi tercih etmesi gerekiyor. Özellikle nüfus olarak daha az veya dağınık olan ve anadili öğrenme konusunda henüz yeterli ilgiyi gösterebilecek durumda olmayan toplumsal gruplar için bu sınırlama büyük bir sorun olarak görülüyor.
Anadilinde eğitim yalnızca azınlık okullarında yapılıyor. Azınlık okulları da ciddi sorunlar yaşıyor. (daha&helliip;)