yazılar

Gezi Olayları Basın Açıklaması

Barışı Yakalamaya Çalışan Türkiye’de

Hükümet Polis Devleti Uygulamalarına Yargı Baskısına Son Vermelidir.

Dokuz gündür Türkiye’nin bir çok kentinde yapılan gösteriler, demokratik katılım kanallarının  yıllardır kapalı tutulduğu ve gerekli demokratikleşme adımlarının sürüncemede bırakılmasına toplumsal bir tepkidir.

Gösteriler ifade  özgürlüğünün ve toplantı gösteri hakkının kullanılmasıdır. İfade ve gösteri özgürlüğü  hakkı gerek iç hukukta gerekse Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınmıştır.

Gösterilere yapılan polis müdahalesi  ise Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmeleri kriterlerine göre yaşam hakkını tehdit eden, devlet şiddetine dönüşmüştür.

Gösterilerde iki kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmış, binlerce insan sokakta polis şiddetine maruz kalmış ve gözaltına alınmıştır. Eylemlere katılanlara yönelik hukuksuz bir yargı baskısı işletilmektedir.

Türkiye, dokuz gündür İfade özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü, seyahat özgürlüğünün  güvenlik güçleri tarafından keyfi olarak ihlal edildiği bir tablo ile karşı karşıyadır. (daha&helliip;)

Türkiye: Yok Olma Tehdidiyle Karşı Karşıya Olan Anadiller Ülkesi

Tek dilli bir toplum yaratma politikaları ve anadili kullanmaya ilişkin yasaklamalar  bu ülkede farklı dillere sahip etnik grupların kendi dil ve kültürlerini yaşatmasına izin vermiyor. Dilleri evlerin dört duvarı arasına  hapsetme politikaları yok olmalarının başlıca nedeni.

Unesco’nun tehdid altındaki diller atlasına göre 1990 yılından bu yana

Türkiye’de üç dil kayboldu

Kapadokya Yunancası, dünyada da son derece tehlike altında.

Diyarbakır Lice’deki Kamışlı köyünde konuşulan Mlahso da kayboldu. Suriye’ye göçen köylülerden İbrahim Hanna’nın 1995’te ölümüyle bu dil de öldü.

Ubıhça Tevfik Esenç’in 1992’de ölmesiyle kayboldu. (daha&helliip;)

2012 Türkiye Ekonomi Büyüdü, İnsan Hakları Kötüleşti

Human Rights Watch Türkiye Raporu 2013

Türkiye

Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti 2012 yılında, durgunlaşmaya rağmen ve ağırlıklı olarak bölgede liderlik rolünü geliştirmeye odaklanmakla birlikte, ekonomik büyümesini sürdürdü; ancak ülkenin giderek kötüye giden insan hakları karnesini ve demokrasi açığını gidermek yönünde inandırıcı adımlar atmadı. Savcılar ve mahkemeler, terörle mücadele yasalarını binlerce Kürt siyasi aktivisti, insan hakları savunucusunu, öğrencileri, gazeteciler ve sendikacıları yargılamak ve uzun süre hapiste tutmak için kullanmaya devam etti. İfade ve basın özgürlüğü üstündeki kısıtlamalar sürdü ve adil yargılanma hakkı ciddi anlamda ihlal edilmeye devam etti.

Hukukun üstünlüğünü ve temel hakları koruyacak yeni bir anayasa için partiler arası meclis çalışmasına devam edildi; ancak bu raporun yazıldığı sırada hükümet ile muhalefetin, azınlık hakları, temel özgürlükler ve vatandaşlık tanımı gibi temel konularda anlaşmaya varıp varamayacağı belirsizliğini korumaktaydı.

Mart ayında, Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun kurulmasının yolunu açan yasa Meclis’ten geçti; Haziran ayında da, her düzeydeki kamu görevlileri hakkındaki şikayetleri incelemek üzere kamu denetçiliği kurumu yasası onaylandı. İnsan hakları grupları, ulusal kurumun yönetim kuruluna yapılacak atamaların kontrolünü elinde tuttuğu ve kurum Birleşmiş Milletler kılavuz ilkelerinin tavsiye ettiği hükümetten bağımsızlık sınavını geçemediği için, hükümeti eleştirdi.

AKP’nin Kürt aktivistlerin kitlesel olarak hapsedilmelerine göz yumduğu ve yasadışı Kürdistan işçi Partisi’nin (PKK) saldırıları tırmandırdığı 2012 yılında, son yıllara oranla belirgin bir artışla yüzlerce asker ve PKK mensubunun ölümüyle sonuçlanan silahlı çatışmalarla birlikte bir şiddet girdabına düşüş yaşandı. 2012 yılı boyunca PKK, güvenlik görevlileri ile birlikte, aralarında yerel siyasetçiler, bir milletvekili ve öğretmenler de olmak üzere sivil vatandaşları kaçırdı ve daha sonra düzenli olarak serbest bıraktı. Ağustos ayında Gaziantep’te PKK tarafından düzenlendiğinden şüphelenilen bir saldırıda, dördü çocuk dokuz sivil öldü. Kürt meselesinin çözümlenmemesi Türkiye’de insan haklarının gelişmesinin önündeki en büyük engel olmaya devam etti.

Türkiye, Suriye’deki silahlı çatışmadan en fazla etkilenen komşu ülkeler arasındaydı. Ekim 2012 ortaları itibarıyla, Türkiye’nin barındırdığı Suriyeli mültecilerin sayısı 100,000 civarına yükselmişti. Ekim ayında, Suriye’den sınır ötesine yapılan ve Akçakale’de beş Türkiye vatandaşının ölümüne yol açan bir havan topu saldırısına Türkiye askeri ateşle karşılık verdi ve Türkiye Meclisi Suriye’ye karşı askeri güç kullanılmasına yetki verdi. (daha&helliip;)